19 Şubat 2018 Pazartesi

Hemşin Folkloründe Bulunan Bazı İnanışlar




Hemşinlilerin günlük yaşamlarında dinsel sözcüklere vurgu yaptıkları, mantığa ters bazı inançlara yer yer itibar ettikleri görülse de bu inançlar hayatlarını ve yaşam şekillerini yönetmez. Bazılarına kendi köyümü merkez alarak “Hemşin” adlı kitabımda da değindiğim bu inanışları şöyle özetleyebilirim:  
“Akşam vakti evin önüne (kapıdan dışarı, damlalığa) işemek iyi değildir” çünkü dışarısı zifiri karanlıktır ve çocuklar evin aşağısındaki tuvalete gitmeye korkarlar. İhtiyaç için kapının önünü kullandıklarında ise hijyen problemi ortaya çıkar, evin önü sidik kokar. Bunu engellemek için, damlalığa çiş yapınca cinlerin ve perilerin devreye girebileceğini söylerler. Bunun gibi sözler zamanla çıkış nedeni unutularak inanış haline gelmiş. Yani evin kapısını çiş için aralayan çocuk, içinde bulunduğu o anda temizliği düşünmez belki ama cin çarpması ihtimali onun aklını çelebilir. 
“Akşam vakti tırnak kesmek iyi değildir” çünkü evde ne elektrik vardır ne de tırnak makası. İnsanlar ya tıraş bıçağı ya da çakı kullanmak zorundadır. Burada da, tırnak yerine parmağın kesilebileceği ihtimali üzerine söylenen söz zamanla yerini “tırnak kesilirse melaikeler o akşam eve uğramazlar”a bırakmıştır.

Diyelim ki bin bir güçlükle oluşturulan bir bahçeye dalıp bir kucak salatalık çaldınız. Bahçenin sahibi sizin toprakta bıraktığınız ayak izini bez bir torbaya koyup ateşin üstündeki zincire (gilimur’a) astıysa yandınız. Torbadaki toprak kurudukça siz de ayağınızın kuru bir sopaya dönüştüğünü hissedeceksiniz.

Çocuklar bir mezarı veya mezarlıkların olduğu alanı parmakla işaret ettiklerinde, uğursuzluk getirmemesi veya o parmağın bir gün çürüyüp düşmemesi için hemen işaret parmaklarını dişlerinin arasına alıp ısırırlar ve ayaklarının altında hafifçe ezerler. Bu inanışı belki hayal meyal hatırlayanlar çıkabilir.

Çocuklar yüzlerce karıncanın bir arada bulunduğu koloni veya yuva gördüklerinde, yuvanın üstüne doğru eğilip “tüh, tüh, tüh, babamın parası çok olsun”derler.

Bir diğer inanış ise, ay tutulması sırasında hayat bulur. Ayın başına musallat olduğunu sandıkları ve ejderhaya benzettikleri fizikötesi varlığın geri çekilmesini sağlamak için, köylüler ellerine geçirdikleri ses ve gürültü üreten araçları kullanırlar. Ayın büyük bir sıkıntı çekiyor olduğu vurgulanır, ezan okunur, sopalarla tenekelere vurulur, haykırılır, bağırılır, tulumlar çalınır, bu arada tabanca ve tüfekler devreye girer. Bir süre sonra ay yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladığında, bu kez tabanca ve tüfekler başarmış olmanın sevinciyle patlar. Bu inanış günümüzde tamamen unutulmuştur.

Yaşını almayan çocuğun ölü yanına getirilmesi, mezarlık yakınından geçirilmesi veya yatarken üstünden geçilmesi durumunda basılacağına inanılır. Çocuğun basılması demek, kalıcı zihinsel veya bedensel hastalık riskine açık olma halidir. Çocuk yatarken üstünden geçilmişse tekrar aynı şekilde geri geçilmelidir.

Çocuğun süpürgeyle dövülmesi ise onun ileride hırsız olma ihtimalini yükseltir.
Kırkayak görüldüğünde ağız açılmaz. Neden? Çünkü dişleriniz dökülebilir.

Elbiseniz üzerinizdeyken kopuk düğmesini dikmeye kalkarsanız, aklınızı da oraya dikmiş olursunuz. Bunu önlemek için aynı iplikten bir parçayı dikiş bitene kadar ağzınızda tutmalısınız. Libart (dişi çakal) bağırıyorsa, yakın bir zamanda bir insan ölecek demektir. Burada örneklenen inanışlar sadece Khaçapit’te değil bütün Hemşin köylerinde vardır ve biraz düşünülürse belki daha onlarcası hatırlanabilir.

Yörede cin, peri, cadı, hortlak, hipilik, kara koncoloz, Hızır -İlyas gibi doğaüstü güçlere inanma halen yaygındır. Ancak kara koncolozu kovalamaya yönelik pratik ve uygulamaları 60 yaş grubunun üzerindeki kişiler bilmekte ve anlatmaktalar.

Anadolu’nun kuraklık çeken çeşitli yerlerinde yapılan yağmur dualarına karşılık, Hemşin’de güneş duası vardır. Bu bir duadan daha çok ayin niteliğindedir. Adına “Bubrik” veya “Babra Bubrik” derler. Bubrik, bir çocuk törenidir. Haftalardır yağmakta olan yağmura son vermek, güneşli günleri çağırmak amaçlı bir törendir. Bu tören günümüzde de bilinmektedir. Bubrik, haç şeklinde çakılan tahta veya sopalara kat kat çocuk elbisesi giydirilerek hazırlanan, korkuluğa benzer bir maket çocuktur. İki kişi bu  maketin yana açılmış kollarından tutar, arkalarında köyün diğer çocuklarıyla kapı kapı dolaşırlar. Geldikleri her evin kapısında;

“Bubrik bubrik ne ister/ Allah’tan güneş ister/ Yağ kabından yağ ister/ Tuz kabından tuz ister/ Verenin bir koç oğlu/ Vermeyenin topal kızı olsun/ O da düşsün ateşe/ Yansın kül olsun”
şeklindeki dizeleri yüksek sesle söyleyip dolaşırlar. Topladıkları yağ, peynir, yumurta, un gibi maddelerle cami avlusunda yaktıkları ateşi kullanarak koydukları bir tavada pişirirler, bir kısmını topluca yedikten sonra geri kalanını mezarlara dağıtırlar. Yağmurun sona ermesi için bir diğer inanış ise, sacayağını damlalığa ters olarak bırakmaktır. Bu yöntem sonuç vermediğinde Bubrik törenine başvurulur. Temmuz ayı yağmurlu ve puslu geçtiğinden, yöredeki adı “Çürükay”dır. Güneşli günler için bu tür etkinliklerin Nisan (Abril) ve Çürükay içinde yoğunlaşması muhtemeldir.

İbrahim Karaca
Gor Dergisi Sayı 5-6 Sonbhar 2016- Bahar 2017


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder