Hemşinlilerin günlük yaşamlarında dinsel sözcüklere vurgu yaptıkları,
mantığa ters bazı inançlara yer yer itibar ettikleri görülse de bu inançlar
hayatlarını ve yaşam şekillerini yönetmez. Bazılarına kendi köyümü merkez
alarak “Hemşin” adlı kitabımda da değindiğim bu inanışları şöyle
özetleyebilirim:
“Akşam vakti evin önüne (kapıdan dışarı, damlalığa) işemek iyi
değildir” çünkü dışarısı zifiri karanlıktır ve çocuklar evin aşağısındaki
tuvalete gitmeye korkarlar. İhtiyaç için kapının önünü kullandıklarında ise
hijyen problemi ortaya çıkar, evin önü sidik kokar. Bunu engellemek için,
damlalığa çiş yapınca cinlerin ve perilerin devreye girebileceğini söylerler.
Bunun gibi sözler zamanla çıkış nedeni unutularak inanış haline gelmiş. Yani
evin kapısını çiş için aralayan çocuk, içinde bulunduğu o anda temizliği
düşünmez belki ama cin çarpması ihtimali onun aklını çelebilir.
“Akşam vakti tırnak kesmek iyi değildir” çünkü evde ne elektrik
vardır ne de tırnak makası. İnsanlar ya tıraş bıçağı ya da çakı kullanmak
zorundadır. Burada da, tırnak yerine parmağın kesilebileceği ihtimali üzerine
söylenen söz zamanla yerini “tırnak kesilirse melaikeler o akşam eve
uğramazlar”a bırakmıştır.
Diyelim ki bin bir güçlükle oluşturulan bir bahçeye dalıp bir kucak
salatalık çaldınız. Bahçenin sahibi sizin toprakta bıraktığınız ayak izini bez
bir torbaya koyup ateşin üstündeki zincire (gilimur’a) astıysa
yandınız. Torbadaki toprak kurudukça siz de ayağınızın kuru bir sopaya
dönüştüğünü hissedeceksiniz.
Çocuklar bir mezarı veya mezarlıkların olduğu alanı parmakla işaret
ettiklerinde, uğursuzluk getirmemesi veya o parmağın bir gün çürüyüp düşmemesi
için hemen işaret parmaklarını dişlerinin arasına alıp ısırırlar ve ayaklarının
altında hafifçe ezerler. Bu inanışı belki hayal meyal hatırlayanlar çıkabilir.
Çocuklar yüzlerce karıncanın bir arada bulunduğu koloni veya yuva
gördüklerinde, yuvanın üstüne doğru eğilip “tüh, tüh, tüh, babamın parası
çok olsun”derler.
Bir diğer inanış ise, ay tutulması sırasında hayat bulur. Ayın başına
musallat olduğunu sandıkları ve ejderhaya benzettikleri fizikötesi varlığın
geri çekilmesini sağlamak için, köylüler ellerine geçirdikleri ses ve gürültü
üreten araçları kullanırlar. Ayın büyük bir sıkıntı çekiyor olduğu vurgulanır,
ezan okunur, sopalarla tenekelere vurulur, haykırılır, bağırılır, tulumlar
çalınır, bu arada tabanca ve tüfekler devreye girer. Bir süre sonra ay yavaş
yavaş yüzünü göstermeye başladığında, bu kez tabanca ve tüfekler başarmış
olmanın sevinciyle patlar. Bu inanış günümüzde tamamen unutulmuştur.
Yaşını almayan çocuğun ölü yanına getirilmesi, mezarlık yakınından
geçirilmesi veya yatarken üstünden geçilmesi durumunda basılacağına inanılır.
Çocuğun basılması demek, kalıcı zihinsel veya bedensel hastalık riskine açık
olma halidir. Çocuk yatarken üstünden geçilmişse tekrar aynı şekilde geri
geçilmelidir.
Çocuğun süpürgeyle dövülmesi ise onun ileride hırsız olma ihtimalini
yükseltir.
Kırkayak görüldüğünde ağız açılmaz. Neden? Çünkü dişleriniz
dökülebilir.
Elbiseniz üzerinizdeyken kopuk düğmesini dikmeye kalkarsanız, aklınızı
da oraya dikmiş olursunuz. Bunu önlemek için aynı iplikten bir parçayı dikiş
bitene kadar ağzınızda tutmalısınız. Libart (dişi çakal) bağırıyorsa, yakın bir
zamanda bir insan ölecek demektir. Burada örneklenen inanışlar sadece
Khaçapit’te değil bütün Hemşin köylerinde vardır ve biraz düşünülürse belki
daha onlarcası hatırlanabilir.
Yörede cin, peri, cadı, hortlak, hipilik, kara koncoloz, Hızır -İlyas
gibi doğaüstü güçlere inanma halen yaygındır. Ancak kara koncolozu kovalamaya
yönelik pratik ve uygulamaları 60 yaş grubunun üzerindeki kişiler bilmekte ve
anlatmaktalar.
Anadolu’nun kuraklık çeken çeşitli yerlerinde yapılan yağmur dualarına
karşılık, Hemşin’de güneş duası vardır. Bu bir duadan daha çok ayin
niteliğindedir. Adına “Bubrik” veya “Babra Bubrik” derler.
Bubrik, bir çocuk törenidir. Haftalardır yağmakta olan yağmura son vermek,
güneşli günleri çağırmak amaçlı bir törendir. Bu tören günümüzde de bilinmektedir.
Bubrik, haç şeklinde çakılan tahta veya sopalara kat kat çocuk elbisesi
giydirilerek hazırlanan, korkuluğa benzer bir maket çocuktur. İki kişi bu
maketin yana açılmış kollarından tutar, arkalarında köyün diğer çocuklarıyla
kapı kapı dolaşırlar. Geldikleri her evin kapısında;
“Bubrik bubrik ne ister/ Allah’tan güneş ister/ Yağ kabından yağ ister/
Tuz kabından tuz ister/ Verenin bir koç oğlu/ Vermeyenin topal kızı olsun/ O da
düşsün ateşe/ Yansın kül olsun”
şeklindeki dizeleri yüksek sesle söyleyip dolaşırlar. Topladıkları yağ,
peynir, yumurta, un gibi maddelerle cami avlusunda yaktıkları ateşi kullanarak
koydukları bir tavada pişirirler, bir kısmını topluca yedikten sonra geri
kalanını mezarlara dağıtırlar. Yağmurun sona ermesi için bir diğer inanış
ise, sacayağını damlalığa ters olarak bırakmaktır. Bu yöntem sonuç
vermediğinde Bubrik törenine başvurulur. Temmuz ayı yağmurlu ve puslu
geçtiğinden, yöredeki adı “Çürükay”dır. Güneşli günler için bu tür
etkinliklerin Nisan (Abril) ve Çürükay içinde yoğunlaşması muhtemeldir.
İbrahim
Karaca
Gor Dergisi Sayı 5-6 Sonbhar 2016- Bahar 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder