Şehrin ortasındasınızdır.
Trafik hızla akmakta, akarken de kafanızdaki tüm sesleri bastırmaktadır.
Araç yolunun hemen üzerindeki kaldırımda uzanmış, bir kadın görürsünüz. Kadın,
boylu bozunca uzanmış ellerini yere vuruyor. Tam da bu sırada telefonunuz
çalar. Arkadaşınıza, yerde yatan kadını
ve ne yaptığını anlatacaksanız. Ancak aklınıza bir türlü o cümle gelmez.
Kadının halini anlatacağınız cümle, kelime, ünlem her ne ise, Türkçede yoktur sanki. Oysa, dersiniz “Şimdi
Oce’de olsaydım”. “Kadın tartaluş
ediyordu” diye anlatırdım diye düşünürsünüz.
Başka bir gün başka bir yere gidersiniz. Mesela, kamu
emekçilerinin “örgüt üyesi” oldukları gerekçesi ile yargılandığı bir davaya.
Davada hakim, savcının, kamu emekçilerinin şort giyinip tatile gitmesi nedeni
ile örgüt toplantısı yaptığı iddiasını incelemektedir. Kamu emekçileri, aylık
gelirlerini, sabit adreslerini belirterek, tutuksuz yargılamayı talep
etmektedir. Hakim kararını açıklar: Tüm kamu emekçilerinin tutukluluk halinin
devamına..
Dışarı çıkarsınız yolsuzluklara adı karışan iş insanı Reza
Zarrab’ın gözaltına alındıktan bir süre serbest bırakıldığını öğrenirsiniz.
Mahkemenin kapısında aklınızdan geçen: “Oy felek felek kimina kurk kimina yelek”
Bu sefer bir günde değiliz, gün ortasındayız. Tarihler, 11
Mart 2014’ü gösteriyor. Çalıştığınız yerin telefonu çalar, arayan avukat, “Yaşam
mücadelesini kazanamadı, öldü” diyor. Fotoğraf makineniz ve kameranızla
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne koşarsınız. Aklınızdan geçen
çaresizlik ve “benum ile de benum ile” sözüdür. Hastaneye varırsınız. Annenler
çığlık çığlığa. Kuiz kıyamet kopuyor. Bir anne polokuş ediyor. Hiç anlam
veremezsiniz, donup kalırsınız. O çocuk Berkin Elvan. “Ah O’na yessir olsunlar,
madag olsunlar” dersiniz.
Bu sefer ne gün ne de gün ortası. Henüz sabah saatleri.
Görünürde sıradan bir gün. Oysa hayatın kırılma noktası belki de. Önce TV’de
alt yazı görürsünüz. “Ankara’daki barış mitingine bombalı saldırı”. Orda
olabileceğini düşündüğünüz insanları ararsınız. Birinin telefonu kapalı. Diğeri
açtı, konuşamıyor. Masa başından, işinizi takip etmeye çalışırsınız. Saatler
biter, gün akşam olur. Bitmez ölüm ve
hayatta kalma haberleri. Beyaz bir duvara bakarsınız, “Sahi bu ülkede hava ne
zaman ayem* olacak?”
Kış ayları geldi,
sobayı yakmak, agiş** ile sobayı karıştırıp ateşi gürleştirmek lazım.
Şimdi de çok mu sıcak oldu? Akoşkayı*** yukarı kaldırın, içeri buz gibi bir
hava girsin, derin bir nefes alalım. Eh bu kadar iş yaptıktan sonra elleri
yıkayıp peşkir**** ile kurulamak lazım.
Ne dişin mi koptu. Hemen askaneye***** çıkıp çatıya at ve diş duasını oku ki,
dişin hemen çıksın. Hayır, akirluğa****** haber verme!
* güneşli, güzel, ferah
** ucu
hafif eğri demir çubuk
*** tahta pencere
**** havlu
***** Evin üstünde ambar gibi kullanılan tahtadan alan
****** mahalle
Gor Dergisi Sayı 3 Sonbahar 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder