20 Şubat 2018 Salı

Senoz (Eskanoz); Bir Başka Hemşin…



Senoz köylerinin adları, Enver Paşa’nın 1916 yılında Trabzon Vilayeti’ne gönderdiği bir genelgeyle; yöredeki yer adlarıyla birlikte değiştirilmiştir. 15. ve 16. yüzyıllardaki kayıtlarda; ‘Senoz’un adının ‘Eskenoz’ olarak anıldığı, Senoz köylerinin de kayıtlarda yer aldığı görülmektedir (Çutinç, Çotnes, Çotenes, Çotinur; Parahol, Belahor, Bilahor; Hahonç, Hahunç; Toleninç, Tolenes, Tulaniç, Tolonis)…

Doğu Karadeniz’in Rize kıyıları doldurulup düz alanlar kazanılmış olsa bile Rize’nin sarp ve büyüleyici doğası değişmemiştir. Şehri sahil yolundan geçip Çayeli’ne (Mapavri’ye) girmeden Kaçkar dağlarından gelen büyükçe bir dereyle karşılaşılır. Bu dere Senoz deresidir. Denizi arkada bırakıp 10 km’den biraz daha fazla içerlere doğru gidildikçe Latum’a (Madenköy’e) oradan da Senoz’a ulaşılır. Derenin karşı tarafında iç içe vadiler arasında yer alan Raşot da Hemşinlidir. Latum’un yukarı mahalleleri Habibli, Melekom ve Ondunlu’yla Senoz coğrafyası başlar. Latum’dan sonra Kardomoz’u geçince İsteponoç, Kuromoz ve Biberoz mahalleriyle Buzlupınar’a oradan da Toleniç’in (Yaşiltepe’nin) Boğoslu mahallesine ve Misohor’a (Kaptanpaşa’ya) varılır. Misohor eski bir nahiyedir; fırını, bakkalları, kahveleri, yatılı bölge okulu ve yatılı kuran kursuyla görece gelişkin bir yerleşim yeridir. Misohor’un kuzeyinde Arekner ve Ademiç mahalleriyle Babik (Çukurluhoca) yer alır. Senoz’u Başhemşin’den ve Erzurum platosundan Kaçkar sıradağları ayırır. Senozlular, Başhemşin’e ve Verçenik dağına bakan Rize’nin en yüksek yaylası Tağpur’a (3100 m.) kadar çıkarlar. Bir yanda Baldaş ve Ligovi derelerinin oluşturduğu Hahonç deresi; diğer yanda da Lazlakar ve Cofk’tan Abelat ve Zargistal’dan inen suların aktığı Uzundere irili ufaklı ırmakların katılımıyla Babik’in az yukarısında birleşir ve kıvrıla dolana Latum’u geçip denize dökülür.

Babik’e varmadan birleşen o iki dere boyunca dağlara doğru Senoz köyleri ve mezreleri yer alır. Cutinç (Ormancık), Cağak ve Peraston (Uzundere), Parahol (Yenice) ve Hahonç (Çataldere) ile Çemeroç (yaklaşık 30 yıllık yeni bir yerleşim) köyleri ve yakın zamanda Çemeroç’a orman içine yerleşmekte olan dağ köyü Mahribudam (İncesu) birer Senoz köyüdür. Sonradan muhtarlık olan Başköy (Cutinç’ten ayrılma) ve Gürpınar da (Babik’ten ayrılma) birer Senoz köyüdür. Senoz köylerinin adları Enver Paşa’nın 1916 yılında Trabzon Vilayeti’ne gönderdiği bir genelgeyle yöredeki yer adlarıyla birlikte değiştirilmiştir. 15. ve 16. yızyıllardaki kayıtlarda ‘Senoz’un adının ‘Eskanos’ olarak anıldığı, Senoz köylerinin de kayıtlarda yer aldığı görülmektedir. (Çutinç: Çotnes – Çotenes – Çotinur; Parahol: Belahor – Bilahor; Hahonç: Hahunç; Toleninç: Tolenes – Tolanıç – Tolonis; Misohor: Mesahor; Buzlupınar: Komanos; Latum: Latom; Uzundere: Perastan – Piriştani; Mahribudam: Marke Budam – Makrabudam)…

12 Senoz köyü muhtarı ‘Senoz Köyleri Muhtarlar Birliği’ni kurup Çayeli’nde tabela astıkları gün bu tabela nedeniyle baskına uğrarlar ama bu ad giderek resmi kurumlarca da kabul görür. Senoz köylerinde 1501 hane vardır. Buzlupınar, (Kamenbos) 312 haneyle en kalabalık yerleşim yeridir. (Başköy 46, Hahonç 129, Babik 143, Gürpınar 80, Mahribudam 83, Misohor 224, Çutinç 89, Seslidere 81, Perestan 102, Toleninç 144)…

Resmi nüfus sayımları Senoz nüfusunu saptamaktan uzaktır. Nüfus kayıtlarını büyük şehirlere aldırmış Senozlular ve nüfus sayımı sırasında gurbette olanların oldukları yerde yazılması, Senoz nüfusunun net olarak bilinmesini zorlaştırmaktadır.

Ülkenin her coğrafyasında Senozlulara rastlamak olasıdır. Arazi darlığı ve verimsizliği nedeniyle Senozlular bütün ülkeye dağılmışlardır. İklim değişiklikleri de göçlerin önemli nedenlerindendir. Bugün bile ‘Haçintaş’ adlı bir kilise sırtına sahip Abelat yaylasında eski zamanlarda arpa yetiştirildiği söylenmektedir. Kıraç ve verimsiz bir toprağı olan, hatta ağaç yetişmeyen Abelat benzeri yerlerdeki iklimsel değişimler de Senozluların göç etmesine yol açmıştır.

Senoz yöresinde de halk çay tarımı keşfedilip yaygınlaşana dek geçimini hayvancılık ve gurbetçilikle sağlamaktaydı. 1900’lerin ilk yarısında sahile, kasabaya yaya yoluyla inmenin (Cutinç’ten 15 saat) zorluğu halkı kapalı bir yaşam biçimiyle yetinmeye mecbur ediyordu. Mısır ekiliyor ve mısır ekmeği tüketiliyordu. Her hanede 20-30 civarında büyükbaş hayvan ve ayrıca ince mal besleniyordu. Gaz, tuz, şeker ve diğer temel ihtiyaçlar; yağ, peynir ve hayvan satmayla kasabadan temin edilirdi. Halk yoksuldu. Bu yıllarda giyecek ya gurbetten getiriliyordu ya da mısır çayırlarının bir bölümünde yetiştirilen keneviri el tezgâhlarında dokuyarak üretilen ‘gonoveç’ adlı kumaştan erkekler için ‘bubet’ler, kadınlar içinse, ‘koknoç’lar dikiliyordu. Çarık, hayvan gönünden; kimi ev eşyası kaşık, sofra ve iskemle ormandaki ağaçlardan işleniyordu. Evler, yükseklerde kestane tahtası, kestane yetişmeyen yerlerde çam tahtasından yapılıyor, çatılan çam kütüklerinden el hızarlarıyla biçilen ‘harduma’larla örtülüyordu. El aletleri basit işliklerde ve köylerde üretilirdi.

Senoz’da arazi yetersizdir, yükseklik arttıkça verim düşer. Bu koşullarda Senozluların önündeki diğer seçenek gurbetçiliktir. Senozluların Kırım, Batum ve diğer Rus bölgelerindeki işçilikle başlayan ticari serüvenleri 1917 devriminden sonra bu topraklarda sahip oldukları birçok işletmeyi (genellikle fırınları) terk ederek dolaşımdan kaldırılmış kağıt paralarla memleketlerine dönmeleriyle sonuçlanmıştır. Bazı aileler Ekim Devriminden sonra ulaşılması daha kolay olan başka gurbetlere; deniz ötesi Karadeniz limanlarına gitmiş (Cutinç’ten Mahmutoğlular, Köstence’ye gitmişlerdir) ama İkinci Dünya Savaşı öncesinde mallarını, mülklerini ve mezarlarını geride bırakarak, Türkiye’ye mülteci olarak dönmüşlerdir.

Senozlular ekonomik ve sosyal koşulların hem kapalı hem de gurbete dayalı olmasından etkilenmişlerdir. Yaşamın olanakları el verdiği ölçüde geleneklerini ve kimi dil öğelerini koruyabildiler ama Hemşince’yi bütünüyle anlayamaz ve konuşamazlar. Çay tarımı yaygınlaşana dek ot biçme işi bittikten sonra topluca, ‘behur’ ya da ‘Vaytavor’ şenlikleri için giyinip, kuşanıp hayvanlarını da süsleyerek yaylalara çıkarlardı. Öte yandan da dayatılan kültürün getirilerine boyun eğmekteydiler.

Cutinç köyü muhtarı daha 90’lı yıllarda taşımacılık yaptığı minibüsün kapısına babası sağken ve adı Bekir’ken, ‘Haçikoğlu’ adını yazmaktan çekinmemişti. Ermeni Meselesi’nin güncel olarak tartışılır olması onu sonraki yıllarda yenilediği minibüslerine bu ibareyi yazmaktan alıkoymuştur.

Türkiye’de 1950’lerden başlayarak gelişen, yaygınlaşan İslami yapılanmadan Senozlular da nasiplerini almıştır. Rize bu açıdan Karadeniz’in pilot bölgesi gibidir. Kalabalık yerleşimli köylerde, merkezi yerleşkelerde kuran kursları açıldı, yatılı bölge kuran kursları desteklendi ve her köyde, hatta dağınık mahalle yerleşimlerinden dolayı her mahallede, cami yaptırma organizasyonları oluşturuldu. Türedi hocaların, tarikat ehlilerinin faaliyetlerine göz yumuldu. Köktendinci İslam, Senoz’da da taban oluşturmayı başardı.


Hayat her zaman çok yönlü gelişmiş, farklı zenginlikleri ve karşıtları bir arada tutabilmiştir. Senozlular sıkı sıkıya bağlı oldukları ‘islam’ı neredeyse her hanede birkaç hacıyla taçlandırma gayreti içindeyken bile ‘eski’den, geleneksel öğretilerden vazgeçilmemiş, onu istem dışı da olsa yaşatmayı başarmıştır. İletişim çağının bütün araçlarının ve bu araçların olanaklarını kullanan kamu güçleri halkın gündelik diline tam olarak müdahale edememiştir. Sadece resmi evraklarda yürütülen yazışmalarda başarı gözükmektedir. Son birkaç yıldır baskıya giren haritalarda ‘Verçenik’ dağını Üç Doruklar diye adlandırmak, ‘Verçenik’ adını kolayca unutturamaz. Senoz köyleri arazi yapısından dolayı dağınık mahallelerden oluşur. Mülki amirler köy isimlerini değiştirmekle kalmamış her mahalleye birbirinin benzeri ve Senozluların asla itibar etmediği isimler vermişlerdir. Buzlupınar, Gümüşpınar, Ayışığı, Aydoğmuş, Dolunay, Geyikli ve benzerleri… Ancak yaylalardaki pınarlar, göller hâlâ eski isimleriyle anılır: Gozğenahpur, Garmiçoğun Pınarı, Geteldoğ gölü. Senoz halkının geçmişi başka Hemşin bölgelerinde de olduğu gibi halkın saklısından açığa çıkarılabilir.

Kemal Nabi Ünal
Gor Dergisi Sayı 3 Sonbahar 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder