56 yaşımda durup 46 yıl gerideki çocukluğuma
baktığımda, hayal meyal seçebildiğim oyunlar geliyor aklıma. Televizyonun adını
bile duymadığımız, mahallenin tek radyosunda Halit Kıvanç’ın sesinden büyük bir
heyecanla maç dinlediğimiz günler. Eğer
o maçlardan birini dinlemek üzere radyo başına toplanmamışsak, köyün düzünde şu
oyunlardan birini oynuyoruzdur kesin: Hamam Kizdi, Foli İçi, Pokhluği, Kukuluği,
Binektob, Ateşluği, Pulluği veya Suluği.
Hamam
Kizdi (Hemom Kizdi): Dört veya beşer kişiden oluşan iki
takım vardır. Takımlardan biri, yüzleri içeriye bakacak şekilde bir halka yapıp
ellerini de birbirlerinin omuzlarına atarlar. Takımdan biri halkaya girmez, halkayı
diğer takımdan korumak için bekçilik yapar, yani ebe olur. Diğer takım ne
yapar? Bu halkaya çeşitli açılardan yaklaşıp sırtlarına binmek ister. Halkadaki
birinin sırtına binen kişi, eğer ebe yakınındaysa ayaklarının yere basmaz.
Çünkü ayaklar yere değdiği anda ebe onu ebeleyebilir (yani mayalayabilir). Ebe,
halkaya yaklaşanı kovalar ve kime dokunursa (yani kimi mayalarsa) takımlar yer
değiştirir. Oyunda bekçilik yapan ebe de binilebilir. Hatta bazen diğerlerinden
önce binildiği durumlar olur ki, sırtındaki o ağırlıkla sağa sola koşturmak
zorunda kalır.
Foli
İçi:
Foli, takım elemanlarının içine girdikleri bir dairedir. Aslında, fasülye gibi
tohumları ekmek için toprakta açılan çukura foli denir. Bir merkezi ifade
ettiği için, bu oyunda da bu adlandırma kullanılır. Oyun; üç, dört veya beşer
kişilik iki takım arasında oynanır. Bir takım foli içinde dururken, diğer takım
dışarıda durur. Foli içindekiler dışarıya çıkıp tek ayak üstünde sekerek diğer
takım elemanlarından birini ebelemeye çalışır. Dışardakiler ise, foliye girmek
ve orayı ele geçirmeye çalışır. Sekerek giden oyuncu ayağını yere bastığında,
rakip takım elemanları ona tekme tokat girişir. Saldırıdan kurtulmak için ya
foli içine girecektir veya foli içinden biri çıkıp onu kurtaracaktır. İçeriye
tek kişi girse bile foli fethedilmiş olur.
Pokhluği
(Poxluği) veya Boksi Bok: Yere dikilen bir çakıl taşı,
başında bekleyen bir ebe ve ellerinde yassı çakıl taşları bulunan oyuncular
vardır. Çizilen çizginin gerisinden atılan taşlar, yere dikileni vurmak
içindir. Diyelim ki, attınız ve vuramadınız… Ebelenmeden koşup taşınızın yanına
gelip üstüne basabilirseniz yeniden atmak için bir fırsatınız daha olmuş olur. Bunun
için, başka birinin fırlattığı taşın hedefi vurması beklenir çoğunlukla. Çünkü
Ebe taşı yerine dikmek zorundadır… Bu da size gidip taşınızı almanız için bir
zaman kazandırır. Veya hedefini vurmayan taşlardan biri başka bir arkadaşın
fırlattığı taş ile vurulursa, Ebe’nin yerdeki taşa dokunması gerekir, bu arada
siz gidip taşınıza basabilirsiniz. Taşı yerden elle alamazsınız. Diğer
ayağınızı kullanarak beriki ayağınızın üstüne çıkardıktan sonra yukarı fırlatıp
elinizle yakalamak zorundasınız.
Kukuluği:
Herkesin “Saklambaç” diye bildiği oyundur. Bir kişi Ebe olur, yüzünü duvara
döner ve belli bir sayıya kadar sayar, bu arada diğerleri saklanır.
Saklanma işi bitince, Ebe “Kuku miii?” diye
bağırır… Saklananlar ise “Kukuu!” diye cevap verir… Ve arama başlar. Ebe kimi
görürse onun adını seslenerek kukulanmış olur. İlk kukulanan kişi Ebe olur.
Binektob:
Bir kişi diğer takımdan birinin omzuna biner. Bir arkadaşı ise ona belli bir
mesafeden mendil fırlatır, arada mendili kapmaya çalışan kişi ise omzuna
binilen kişinin arkadaşıdır. Yukarıda olan mendili kapamadığında takımlar yer
değiştirir.
Ateşluği:
Birkaç metre aralıkla aynı hizada yan yana duran iki takım vardır. Bir kişi
ileri doğru atılır (buna “dağa çıkma” denir) ve belli bir mesafeyi dolanarak
takımının yanına dönmeyi amaçlar. Sonra çıkanın önce çıkanı ebelediği
(mayaladığı) bir oyundur bu. Dağa çıkan kişi mayalanmadan geri dönerse “Ateş!”
diye bağırır ve oyun kazanılmış olur.
Pulluği:
Pul, bildiğimiz elbise düğmesidir. Bu oyundan dolayıdır ki, elbiselerin bazı
düğmeleri hep eksiktir. Ceketlerin kol uçlarında sıralanan düğmeler,
gömleklerin en altta bulunan düğmeleri, pantolonların arka cep düğmeleri,
ceketlerin iç cep düğmeleri hep eksiktir. Kumarda değil ama “Pulluğinde”
kaybedilmiştir. Ailemizden işittiğimiz azarın ve belki yediğimiz dayağın bir
sebebidir pulluği. Bu oyun, İki veya daha fazla kişiyle oynanır. Pantolon,
gömlek veya ceket düğmeleri düz bir çizgi halinde sıralı olarak yere dikilir.
Geride “Birlik” denilen bir karış boyunda ve çerçeveye alınmış bir çizgi
çizilir… Herkes elindeki Mila’yı belli bir yükseklikten bırakır, çizgiye en
yakın olan Mila (Misket) oyuna ilk atış hakkını kazanan kişiyi belirler.
Sırayla yerde dikilen düğmeler vurulup toplanmaya çalışılır. Sadece düğmeler
değil, misketler de vurulabilir ve vurulan vurana bir pul (düğme) veya elinde
bu bölümde birikenleri verir. Yerde tek pul kaldığında, eğer diğer pullar tek
oyuncuda toplandıysa bütün diğer oyuncular onu “bekler” (yani yerdeki tek pulu
vurmaz). Bekleyenlerden biri beklenen kişiyi vurunca, bu kez o beklenir.
Suluği:
Bu oyun da düğme (pul) ile oynanır. Yerde bir karış çapında daire ve biraz
uzağına düz bir sınır çizilir. Sınırda dizilen oyuncular sırayla daireye doğru
düğme (pul) atarlar. Her oyuncu, parmağıyla pulları daireye doğru vurarak
sokmaya çalışır. Herkes daireye sokabildiği pulun sahibi olur. Pulların, daire
çizgisine değmemesi yani daireye tamamen girmesi gerekir. Eğer değerse, o
oyuncu o elde kazandığı pulları diğer oyunculara bırakıp oyun dışı kalır ve
sonraki eli bekler. Suluği oyunu, genellikle misket (Mila) bulunamadığı için
“Pulluği” oynanamadığı zaman oynanır. Çünkü ya cam misket alacak paramız yoktur
veya köyde misket alacak yer yoktur.
İbrahim Karaca
Gor Dergisi Sayı 3 Sonbahar 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder