Kizirnos köyünde 50 yıl öncesine kadar
varlığını sürdürmüş kendir dokuma tezgahları, sadece giyecek ihtiyacını
karşılamak için kullanılırdı. Dokuma tezgahlarıyla ilgili derlemeler yapmaya
başladığımda, ilk işim köyde dokuma işlerinde ustaların ustası olarak
isimlendirilen 90 yaşındaki anneannemin yanına gitmek oldu. “Nine şu kendir tezgahlarını bana bir anlatır
mısın?” diye söze girdiğimde aldığım cevap aynen şöyleydi: “Uşağum kendirun tarlaya ekilip tezgahta
ketan haline gelene kadar olan işleri sağa anlatmaya kalksam böyuk bir kitab
olur.” Bu cevap benim hevesimi biraz kırdı tabi ama bir yandan da kendirin
bu meşakkatli hikayesini çok da merak etmiştim.
Sonra nineme kısaca anlattırdım tarladaki
kendirin “ ketan kömleğine “ geliş
aşamalarını, ama şunu açıkça söyleyebilirim ki hiçbir şey anlamadım. Çünkü o
anlatılanları görmeden, yaşamadan, kavrayıp anlamak olacak iş değildi. Ayrıca
bu hikayenin içinde Türkçe olmayan terimler, kelimeler ve araç gereç isimleri
oldukça fazlaydı ve o terimler, o kelimeler, o araç gereçleri bilmeden, o
tezgahı anlamak mümkün değildi. Mesela şu durumla çok sık karşılaşıyordum;
tezgahın herhangi bir yerinde, düğüm atılacak ama aslında onun ismi düğüm
değil, orası tezgah için hayati önem taşıyan bir nokta, o düğüm dediğin şeyin
ismi Türkçe olmadığından anlatmak istediği şeyi uygulama olmadan anlatamıyor. Bu
nedenle anladım ki kendir dokuma tezgahları kendirle birlikte tamamen yok olup
gitmişti ve artık kendir tezgahları için derlediğim bilgileri olduğu gibi
saklamaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Şunu da ilave etmeliyim ki;
ninem o tezgahların çalışma prensiplerini anlatırken dağların doruklarında,
okuma yazma dahi bilmeyen bu insanların zekalarına bir kez daha hayran kalmıştım.
Çünkü anlatılanların içinde fizikten matematiğe kadar her şey vardı.
Hal böyle olunca ben de ilgi ve hevesimi
köyde varlığını halen sürdürmekte olan ve kendir tezgahlarıyla büyük
benzerlikler gösteren hemençe, paça, kuşak tezgahı olarak isimlendirilen dokuma
tezgahına verdim. Bu tezgahlar da geçmiş yıllarda tamamen ihtiyaca yönelik
kullanılırdı. Tezgahta dokuyacağınız kumaşa göre tezgah isim alırdı, örneğin
hemençe (heybe) dokuyacaksanız tezgahın ismi hemençe tezgahı olurdu veya kuşak
dokuyacaksanız kuşak tezgahı olurdu. Bu tezgahlarda genelde üç çeşit kumaş
dokunurdu. Bunlar; hemençe, kadınların bellerine sardıkları kuşak ve kadınların
kıyafetlerinde ismiyle aynı anlamda kullanılan paça ismi verilen, sarı-kırmızı
dikey çizgilerden oluşan kumaşlar olarak tanımlayabiliriz.
Köyde evimizde halen kurulu olan ve genelde
annemin kış aylarında vakit ayırıp, düzeneğini kurup dokuma yaptığı bu ilkel
tasarım harikası dokuma tezgahının sesi ile büyüyen bir çocuk olduğum için
kendimi çok şanslı hissediyorum. Kaybolan veya kaybolmaya yüz tutan bu
değerlerimize elimden geldiğince sahip çıkmaya çalışan birisi olarak, evimizde
halen elimizin altında olan bu dokuma tezgahının sıfırdan tüm parçalarını
yapmasını, kurmasını ve dokumasını bir vazife sayarak anamdan öğrendim. Şimdi
çok fazla ince detaylara girmeden bir hemençe tezgahının kaç ana parçadan
oluştuğunu anlatmak istiyorum.
Hemençe Tezgahi
Hemençe tezgahını kurarken, olmazsa olmaz
olan 7adet ana parça vardır. Bu parçaların isimlerini şöyle sıralayabiliriz: Midar, Tarak, Dodik, Makok, Salmin, Gaxaçven,
Göçgölox.
Midar:
Tezgahtaki iplikleri birbirinden ayırmaya yarayan, karışmasını önleyen ve aynı
zamanda deseni oluşturmak için eşit sayıdaki ipliği altlı üstlü ayıran bir
sistemdir.
Hemençe tezgahında iki adet midar vardır.
Midarları yapmak da ayrı bir iştir. “Asgabiç”
adı verilen; 40 cm uzunluğunda ve baş parmak kalınlığında üç odunun arasında, özel bir düğüm tekniği ile
birbiri içinden geçerek bir halka şeklini alan düğümler ile midar hazırlanır. Tezgahta,
kaç tane hemençe elde edilmek
isteniyorsa o ölçü hesaplanır ve hemençeyi oluşturacak ipliklerin boyu
ayarlanır ve kesilir. Kesilen ipliklerin her bir renk sırasına “xed” denir. Daha sonra midarın
iplikleri içinden, özel bir teknik ile tektek ve sırasıyla geçirilir. Bu iş
uzun süren zahmetli bir iştir ve hataya yer yoktur.
Tarak:Kendi
içerisinde 10 parçaya ayrılır. “ Defa”
denilen ve iki ayrı parçadan oluşan ana gövde, genelde kestane ve dut ağacından
yapılır. Tarağa ismini veren bölüm ise, alt ve üst tarafta ikişer tane bulunan
3 mm kalınlığında ince çıtalara, özel bir düğüm tekniği ile 300’e yakın odun
kamışından kesilmiş, 4mm genişlik ve 15 cm uzunluğundaki dişlerin sıra sıra
dizilmesinden oluşur. Dizilmiş olan bu dişleri, defa ile birleştirmek için yanlara
5 cm genişliğinde ve 15 cm uzunluğunda 2 adet köşe tahtası konulur. Sonra bu
parçaları birbirine kenetlemek için 8 adet 2 cm uzunluğunda ve kurşun kalem
kalınlığında ahşap çivi kullanılır.
Midardan geçirilen bütün ipler, kamıştan
yapılan ve adı “ poxiç” olan 1 mm
inceliğinde çok hassas bir aparat ile komple taraktan geçirilir. Bu da oldukça
zahmetli ve uzun süren bir iştir. Tarak dokuma gerçekleştirildiğinde dokunan
ipleri sıkıştırmak için kullanılır.
Dodik:
Tam karşılığı pedaldır. Tezgah; dokumak için hazır hale getirildiğinde,
dokuyacak kişi tezgahın başında bir sandalyeye oturur ve ayaklarını, yukarıya
doğru eğimli olarak gergide duran ve özel bir düğüm tekniği ile ayağını içine
alacak şekilde düğümlenmiş iki ayrı pedala sağlı sollu yerleştirir. Dodiklere her
bastığında, iki adet olan midarların birisi aşağıya, diğeri yukarıya çıkar
böylece “xaçus” denilen yani bütün ipliklerin ikiye ayrılıp, yarısının altta,
yarısının üstte kalmasını sağlayarak dokumayı gerçekleştirmek için gerekli
aralığın oluşmasını sağlar.
Makok:
Makok (mekik); dodiklere basılınca midarların ayırdığı ipliklerin
arasından, sağa ya da sola doğru hareketlerle gönderilen ve tam ortasındaki
oyukta kamış masuraya ipliğin sarılı olduğu aparata verilen addır. Makoktaki iplik,
tarağın iki el ile öne doğru çekilip sert bir şekilde vurulmasıyla sıkıştırılır
ve böylece dokuma gerçekleşmiş olur. En makbul olanı şimşirden yapılanıdır.
İkinci tercih ise armut ağacından olanıdır. Bunların dışında hiçbir ağaç makok
yapımına uygun değildir. Makokun içinde ki, masuranın düşmesini önlemek için
ise çivi veya odun yerine tavuk tüyü kullanılır. Aksi taktirde iplere takılır
ve kesmelere sebep olur.
Salmin:
Boyu yarım metreden uzundur ve silindir şeklinde bir odundur. Sağ baş tarafı kare
şeklinde olup, dört taraftan 5 cm genişliğinde yassı bir biçimde delikleri
vardır. Çekilmiş olan iplikler midar ve taraktan geçtikten sonra son olarak salmine
bağlanırlar. Dokuma yapılıp, kumaşa dönüştükçe, salminin sağ baş tarafındaki
deliklere 30 – 40 cm boyunda özel olarak yapılmış odun
kol sokulur. Bu kolun ismi “ökbiç”
tir. Bu kol çevrilerek salminin dönmesi sağlanır ve böylece dokunmuş olan kumaş
rulo biçiminde salmine sarılmış olur.
Gaxaçven:
Dokuma sırasında , dokuyan kişinin oturduğu sandalyeye göre, havada asılı
duran, tarak ve midarları yükseltip- alçaltmayı sağlayan iplere denir.
Göçgölox:
Salminden ve taraktan çıkan iplerin gergide durmaları için tezgahın
dosdoğru tam karışışına bir köşeye veya iki direk arasına çakılan kalın bir
odun parçasıdır. Tezgahtan gelen ipler bu odunun altından girip üstünden çıkar
ve havadan dokuma yapan kişinin başının üstünden geçerek arka tarafta bir
direğe bağlanır ve böylece ipler gergide durur ve gevşeyip bir birbirine
karışmazlar. Dokuma ilerledikçe bağlı oldukları yerden çözülerek istenilen ayar
verilir.
Tezgahı kurarken bütün bu parçaların
ayarlarına çok dikkat etmek gerekir. Aksi taktirde dokuma yapmaya
başladığınızda ipler birbirine karışır. Bu karışıklığa “gocov” denir. Tezgahta dokunup, çıkarılan hemençe kumaşına “şal” denir. Hemençe şalı tezgahtan
çıkarıldıktan sonra istenilen ölçülerde kesilerek dikilir. Ve ardından üzerine
elde farklı desenlerle işlemeler yapılır . Sonra da iki yanına farklı uyumlu
renklerle püsküller takılır. Son olarak yapılacak en önemli iş ise dikilen
hemençeyi kola ve boyna asmak için bel hizasına kadar gelen bağı takmaktır.
Hemençe Bağı Tezgahi
Hemençe bağını yapmak için ismi hemençe bağı
tezgahı olan başka bir tezgah kurulur. Bu tezgah da kendi içinde 3 guruba
ayrılır. Tek midarlı hemençe bağı, 3 midarlı hemençe bağı ve bir de tahtalı bağ
olarak isimlendirilir. Tek midarlı hemençe bağından düz desenler elde edilir, dolayısıyla
tek midarlı tezgahı kurmak oldukça kolaydır. Üç midarlı hemençe bağı tezgahında
çok farklı desenler elde edilebilir. O yüzden bu tezgahı kurmak zordur. Üç
midarlı hemençe bağı tezgahını kısaca şöyle anlatabilirim:
İlk önce yapmak istediğiniz hemençe bağının
genişliğine ve renklerine göre ipler istenilen uzunlukta çekilir ve sonra gergi
ayarı yapıldıktan sonra bütün ipler “ vareç” denilen 15 cm uzunluğunda ve baş
parmaktan biraz daha kalın bir oduna renk ve sırasına göre alt üst olarak
dizilir. Bu dizme işinin de ayrı bir tekniği vardır. Bütün ipler vareçe dizildikten
sonra alttaki ve üstteki ipler birbirine karışmazlar. Dokuma ilerledikçe vareç
kaydırılır. Vareçten sonra sıra midarları bağlamaya gelir. Sağlam bir ip
kullanılarak gergide olan bütün ipleri değil de, deseni belirleyecek ipleri
sırasıyla içine alan ve 10 cm uzunluğunda kırılmayacak kadar sağlam bir çalıya 3
ayrı midar kurulur. Midarlar bağlandıktan sonra sıra dokumaya gelir. Dokuma
işlemi “tur” denilen şimşir veya
armut ağacından yapılan 15 cm genişliğinde ve yaklaşık 30 cm uzunluğunda büyük
bir bıçağı andıran bir alet ile yapılır.
Tahtalı bağ olarak isimlendiren tezgah ise
köşeleri 10 cm uzunluğunda olan , 4mm kalınlığında 12 adet tahta ile yapılır.
Bu tahtaların her birinin üstünde 4 er tane delik vardır ve bütün ipler elde
edilecek desene göre o deliklerden geçirilir ve gergiye alınır. Bu tahtalar öne
veya geriye komple döndürülerek dokuma işlemi yapılır. Ve tur denilen alet aynı
şekilde bu tezgahta da ipleri sıkıştırmak için kullanılır.
El Bağı Düzeneği
Son olarak el bağı denilen başka bir dokuma
düzeneğini anlatmak istiyorum. Bu dokuma türü 30 cm uzunluğunda çatal bir
sopaya bağlanan iplerle yapılır. Taşıması oldukça kolay olduğundan bu düzeneği
kadınlar çobanlıkta veya misafirliğe gittiklerinde yanlarında götürerek
dokuyabilirler.
El bağı üzerinde herhangi bir mekanizma
yoktur. Bütün ipler parmaklar ile ayrılır ve alt üst yapılır sonra en sondan
bir ip alınarak, ikiye ayrılmış olan iplerin arasından geçirilerek baş parmak ile
sıkıştırılır. El bağı genelde genç kızların kıyafetinde kullanılır.
“Çela“denilen
püsküller, dokunmuş olan el bağının üzerine dikilir ve arkada duracak şekilde
kızlar bunu, yayla göçlerinde, düğünlerde vb. özel günlerde bellerine
bağlarlar.
Anlatmış olduğum bütün bu dokuma tezgahları;
gençler tarafından ilgi görüp öğrenilmediği için maalesef bugün kaybolmanın
eşiğindedirler.
Mecit Çeliktaş
Gor Dergisi Sayı 5-6 Sonbhar 2016- Bahar 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder