Gor Dergisinin 4. Sayısında I.
Bölümünü yayınladığım metnin, II. Bölümünü de derginin 5. sayısında
yayımlamaktan mutluluk duyduğumu ifade ederek Çingit ve çevresinde kullanılan
kelime derlemelerine devam edelim. Kelime derleme çalışmaları hakkında bilgi
vermeden önce ilk yazdığım metinde “Kaydabak” yemeğinden bahsetmiş ancak
malzemeleri ve yapılışı hakkında bilgi verememiştim. O yüzden; bu yazıyı dergi için hazırlama sürecindeyken
İzmit’te ikamet eden Saniye Ablama telefon ederek “Kaydabak” yemeğinin tarifini
ve yapılışını öğrendim.
KAYDABAK
Malzemeler:
Pırasa, pazı, ısırgan otu,
ıspanak, yeşil soğan, labada, maydanoz, dereotu, gibi yeşilliklerden birer tutam
2 patates -orta boy ve ince
kıyılmış-
Kılçığı alınmış bir kilo hamsi
3-4 yumurta
tuz, baharat
3-4 yemek kaşığı mısır unu
3-4 çorba kaşığı sıvı yağ
Yapılışı:
Yeşillikleri ve balığı fazla
ezmeden bir karışım yapılır. Yapılan bu karışım yağlanmış tavaya çok kalın
olmamak şartıyla üzerine hafifçe bastırılarak yayılır. Alt ve üst tarafı
kızartılıp, pişirilerek servis yapılır.
Yine Saniye Abla’dan aldığım
bilgilere göre; ekşimekle taze kaymağın
birbirine karıştırılmasıyla yapılan malzemeye “sevatnaç”, lahana ezmesine “lahana perteci” deniliyor. Şehir
kültüründe krep denilen yiyeceğe de yörenin ağızlarında “mafuş”, “akıtma”, “piligan” ya da “pelit”
adları veriliyor. Sık sık da “Şu
an aklıma gelmiyor ama böyle birçok kelime olduğunu, kendi abisinin ise
yaklaşık 2000 kelime derlemiş olduğunu söyledi.” Saniye Ablamın
hatırladığı kelimelerden biri de “şarkum” kelimesidir ki bu kelime şalgam
demekmiş. Yine insan ve her türlü hayvan derisine “post” denilirmiş. Bu esnada
Saniye Abla, evin ısı ortamından ve benim üstüste sorduğum sorulardan
bunalmış olacak ki cümle içersinde "tortoluş oldum" gibi bir kelime
grubu kullandı. “Tortuluş olmak” nedir? Diye sorduğumda; “yanmak kavrulmaktır”
dedi. “Hınç” kelimesinin aşırı yorulmak anlamına geldiğini, “muncuru düşmek”
kelime grubunun ise surat asmak demek olduğunu; cıvık kişilerin yaptığı
sululuğa “tehelik” denildiğini de söyledi. -Bu kelimedeki -lik eki
muhtemelen Türkçedeki -lik yapım ekidir diye düşünüyorum- Domuzları
ürkütmek için bahçelere yapılan tahtadan küçük barınaklara “kalif”
denildiğini; hayvanları korkutmak için muhtemelen yansıma seslerden
üretilmiş olan bağırma eylemine “haylamak” denildiğini; kene
kelimesinin karşılığı olarak “tiz” kelimesini kullandıklarını, örümceğe de
“sart” dediklerini, yanısıra insan
dışkısına “koldoz” dediklerini söyledi.
Yine benim sıklıkla duyduğum
kelimelerden biri de “kotol”dur. Kotol,
lahana bitkisinin köküne yakın olan kalın kısımdır. Buradan hareket ederek bazı
beyinsizlere (!) ya da yaptığı işi düzgün yapmayanlara benzetme amacıyla
“kotol” denir. Bu tarz kişilere (!) “Kot
kafa” da denildiğini de çok kereler duymuşumdur.
Sülalemize lakap olarak
“Gençağa” derler. Büyük dedelerimizden birinin adının Gençağa olduğunu
biliyorum. Fakat bunun dışında, bu lakabın, bir soy ismi olarak sülalemize
neden verildiğini bilemiyorum. Soy ve sülale isimlerinden bahsetmişken
köyümdeki bazı kabilelerin isimlendirmeleri şu şekildedir: Hacı Veyis(liler), -Hacı
Veisinkilee-, Poçat(lılar), -Poçatunkilee -, Hacı
Kasım(lılar), -Hacı Kasımunkilee-, Derviş(liler), -Devişinkilee
-, Davut(lular), -Davutunkilee-, Hacı Yakup(lular), -Hacı
Yakubunkilee- Vezir(liler),-Veziinkilee-, Gençağa(lar), -Gencaunkilee-,
Mehmedağa(lar), -Memedağunkilee-, Yamak(lılar), -Yamağunkilee-,
Ahmet(liler), -Amedunkilee-, Abaza(lılar), -Abazaaunkilee-,
Cihan(lılar), -Cianunkilee- gibi...
Yine, “koncoloz” diye bir
kelimeyi duyardım. Halam kocasına kızdığında, kocasının gıyabında ona
“Koncoloz” derdi. Lakin kelimenin ne
anlama geldiğini tam olarak bilmiyorum.
Derginin 4. sayısında çıkan
yazımdan sonra Sevgili Saniye KOCAMAN’dan aşağıda okuyacağınız bir kaç da mani
derledim. Bu manilerin bölgede çıkan herhangi bir basılı yayın organında olup
olmadığı hakkında bilgim yoktur. Fakat yöre insanın hafızasında derlenmemiş
yüzlerce kelime, mani, ağıt, türkü, bilmece olduğu hissini taşıdığımı ifade
etmek isterim. Umarım aşağıda okuyacağınız manileri de ilk defa ben derlemiş ve
yazıya geçirmişimdir.
MANİLER
At başına başına
İnsin kar kaşına
Çok bezdim buralardan
Kaçacağım peşina
Duvar ile duran kız
Ne durur da uyursun
Uyku gene bulursun
Beni nerde bulursun
Şeftali çiçek açmış
Üç kırmızı bir sarı
Derim canıma koyum
Askerde olan yari
Gidiyorum askere
Mendili sere sere
Dua edin ey kizlar
Tez alayım tezkere
Ey kiz dönsün başına
Değirmende dönen taş
Seni alırdım ama
Bana diyorsun kardaş
Elevit'in deresi
Aksın aksın çağlasın
Ey kız söyle babana
Seni bu yıl eversin
Armut dalların alçak
El ulaşır ulaşır
Sevdiğim belin ince
Elim dört kat dolaşır
Armut dalların yüksek
Değemedim dalina
Kusura bakma oğlan
Beğenmedim halina
Bu vesileyle her türlü kültür
ögesinin kaybolmasına karşı olduğumu bir kez daha ifade etmek isterim. Bu
kısacık derleme çalışmasıyla -bu amaçla- elimden geleni Gor Dergisi için yapmak
istedim. Zira “Bilinçtir, insanı diriltip kurtaracak olan.”
Böyle yüzlerce mani, bilmece,
türkü kaybolup gitti. Birçoğu da egemen kültürün içinde yoğrulup devşirilerek
sahiplenildi. Sap saman birbirine karıştırıldı.
Özetle Hemşince kelimelerinin
etimolojik çalışmalarını yapmak için yörede kullanılan Hemşinceyi bilmek
gerektiğini düşünüyorum. Etimolojik
çalışmalar keyifli olduğu kadar teknik de bir alandır. O yüzden yapılmış ya da
yapılmakta olan Hemşince kelimelerin etimolojik değerlendirmeleri için bir şey
söyleyemiyorum. Zira ben Hemşince bilmiyorum. Yine de amatör bir halkbilim sever
olarak bölgede olabilseydim şunları yapmak isterdim demekten kendimi
alamıyorum:
1-Kendi köyümden hareket
ederek bölgede kullanılan kelimeleri ve deyimleri tespit etmek,
2-Kim, hangi şeye ne diyor,
nasıl diyor araştırmak,
3-Bu kelimelerin sesleri nasıl
değişiyor incelemek, mümkünse transkripsiyon alfabesini hazırlamak,
4-Yörede sıklıkla kullanılan
kelimeleri, deyimleri, imajları kullanarak hikayeler yazmak,
5-Bir taraftan kelimeleri,
deyimleri ve imajları derlerken bir taraftan da yöreye ait tüm eski yapıların,
evlerin, serenderlerin, iskenefların plan projelerini çıkarmak, detaylarını
fotoğraflamak hikayelerini yazmak, belgelemek isterdim.
Yine bölge insanın kılık
kıyafetleri üzerine de araştırma yapılabilir diye düşünmüşlüğüm vardır. Lakin
özelde Hemşinliler genelde tüm Karadenizliler köyden şehre göç ettiklerinde
kültürlerinin büyük bir kısmını da memleketlerinde bırakmışlardır. Geride
bırakıldığı kadar köy kültürünün ve göçüldüğü kadar da şehir kültürünün içinden
birçok Hemşin hikayeleri çıkabileceğine dair umudum hep vardır.
Son olarak; Her iki yazımızda
yöreye ait kelime ve mani derleme konusunda yardımlarını esirgemeyen Saniye
KOCAMAN’a ve yazıları Gor Dergisinde yayınlayan meslektaşım Mahir ÖZKAN’a
teşekkür ederim.
Ümit FERAHZADE
Gor Dergisi Sayı 5-6 Sonbhar 2016- Bahar 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder