Hemşinlilerin buluşma alanları
olan sosyal medya platformlarında yapılacak kısa bir gezinti Hemşin kimliği
üzerine konuşmanın nasıl zorluklar taşıdığını göstermeye yetecektir. Bu
platformlarda Hemşinliler karşımıza çok farklı biçimlerde çıkarlar. Hemşinli
Türk, Türk, Hemşinli Ermeni, Ermeni, Müslüman Hemşinli, Müslüman Türk, Müslüman
Ermeni, Hıristiyan Hemşinli, Sadece Müslüman, Sadece Hemşinli gibi tanımlamalar
ile birlikte; sadece insanım diyenler veya siyasal aidiyetleri ile sosyalist,
devrimci, emekçi vb. ile kendini tanımlayanlara da rastlamak mümkün. Bütün bu
çeşitlilik kimlik tartışmaları çerçevesinde ve Hemşin kimliği bağlamında ne
gösteriyor? Öncelikle etnik kimlik
tartışmaları ile ilgili literatüre göz atmak gerekecek. Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi tarafından hazırlanmış olan Türkiye’nin Etnik Coğrafyası
adlı çalışma bu konudaki literatürü bir araya getirmesi açısından önemli bir
kaynak. Bu çalışmada yer alan tartışmaları özetleyerek başlayalım.[1]
Etnik Kimlik Nedir?
Tartışmanın temel soruları
şunlardır: Bir etnik grubu tanımlamak için hangi kriterlere başvurulacaktır?
Biyolojik ve/ya kültürel olduğu iddia edilen kriterlerin doğası nasıl
bilinecek, bunlar birbirinden nasıl ayırt edilebilecektir? Etnik grubu
tanımlayan nitelikler verili ana ilişkin olduklarına göre zaman ve mekana bağlı
değişimler nasıl açıklanabilir?[2]
Etnik grubun nasıl
tanımlanacağına ilişkin olarak Anthony Smith, etnik grup üyeleri için etnik
bağların ve duygudaşlığın temelini oluşturan anlamlar bileşiminin anahtar
unsurları yaradılışa ve soya ilişkin mitlerdir. Bunlar da gerçek soyla
değil, ortak atalara ve kökenlere yüklenmiş anlamlarla ilgilidir.[3]
Elbette bir etnik grubun gerçekten aynı soydan geldiği durumlar da mümkündür.
Ama kimlik açısından belirleyici olan ortak soydan gelmekten çok bu duruma
yüklenen anlamdır. Dolayısı soy birliği olduğu durumlarda bile gerçeklikten çok
kurgu olan önem kazanmaktadır. Bu kurgu için göç, sürgün, yeniden doğuş, savaş,
şanlı geçmiş, ortak köken mitleri önemli rol oynar.
Başka bir unsur ise bellektir.
Tarihsel topluluklar paylaşılan ortak bir bellek üzerine kurulmuştur. Bu bellek
gündelik yaşantılar aracılığı ile sonraki kuşaklara aktarılır. Birbirini
izleyen kuşaklar arasında bellek aracılığı ile ortak deneyimler üzerinden
birleşme yaşanır. Asimilasyonu hedefleyen politikaların toplumların
belleklerini ortadan kaldırmaya yönelmesi de bundan kaynaklanır.[4]
Bir etnik topluluk üyeleri üye
olmayanlarda bulunmayan, kültürel ayırt edici nitelikler
üzerinden benzer ve aynı sayılırlar. En fazla paylaşılan ve aynı zamanda ayırt
edici olan nitelikler dil ve dindir. Bunların yanı sıra
görenekler, kurumlar, yasalar, folklor, mimari, giyim, beslenme, müzik ve
sanat, hatta renk ve fiziksel görünüş farklılıkları da ayırt edici nitelikler
arasında sayılabilir.[5]
Anthony Smith’e göre, bütün bu
unsurların yanı sıra teritorya/coğrafya da etnik kimlik
için önemli bir belirleyicidir. Bir coğrafyada ikamet ediliyor ya da edilmiyor
olunabilir. Kimlik açısından belirleyici olan bu değildir. Mesele, sembolik
ortak bir coğrafi merkeze, bir kutsal yerleşime ya da “anavatan” a sahip
olmaktır. Kendileri ve dışarıdakiler topluluk üyelerini tanımladıklarında bunu
çoğunlukla teritoryal “köklere” atıfla yaparlar.[6]
Etnisite tartışmalarının bir
diğer önemli ismi ise Steve Fenton’dır. Fenton’a göre etnisite soya, kültüre ve
dile dayalı, bazen uysal bazen zorlayıcı bir grup kimliğidir. Hem sosyal açıdan
inşa edilmiş hem de sosyal örgütlenme şekilleri ve akrabalık uzantıları içinde
yükümlülükler ve sosyal bağlarla dolu bir düzende sosyal olarak temellenmiştir.[7]
Burada söz konusu olan belirli sosyal ilişkilerdir. Bu ilişkiler
insanların kendilerini ötekilerden ayırdığı sosyal ilişkilerdir ve bunlara
dayalı olan kimlikle etnik değerlerle birlikte koşullar değiştikçe şekil ve
içerik bakımından değişebilirler. Dolayısı ile etnik grup statik bir kategori
değildir.
Fenton’a göre dil ile etnik grup
arasında birebir bir ilişki yoktur. Ancak yine de Galliler, Katalanlar,
Basklılar, Kürtler vb. gibi dilin etnik bir iddianın parçası olduğu durumlarda
grup sınırlarının belirlenmesinde merkezde yer alan bir unsur olabilmektedir.[8]
Fenton etnik kategorileri önemli
ve merkezi oldukları durumlarda bile daha geniş bir politik/ekonomik ilişkiler
kompleksinin bir parçası olarak görür. Etnisite düzenli ama gayri
resmi olabileceği gibi yasal ve anayasal ilklerle resmiyet de kazanabilir.
Çalışmalarına bakacağımız diğer
isim Fredrik Barth. Barth’a göre etnik grup şu dört özelliği ile tanımlanır: 1-
Biyolojik
olarak kendi varlığını sürdürebilen, 2- Açık bir şekilde ortak bazı temel kültürel
değerlere sahip olan, 3- Karşılıklı etkileşim ve iletişimin olduğu bir alan
yaratan, 4- Kendisi ve diğer etnik gruplara ait bireyler tarafından bir
etnik gruba aidiyetle tanımlanan insanlardan oluşan toplumsal kategorilere
etnik grup adı verilir. [9]
Yukarıda özetlenen tartışmaların
Hemşinliler özelinde nasıl değerlendirilmesi gerektiğine geçmeden önce bu
değerlendirmeyi etkileyecek bir unsura daha bakmak lazım. Bu unsur etnik kimlik
ile ulus arasındaki ilişkidir. Fenton’a göre ulusun açık ya da üstü kapalı
simgeleri genellikle etnik çoğunluğun – veya baskın etnik grubun- karakteristik
diye bilinen özelliklerini yansıtır.[10]
Özdoğan bunu, ulus-devlet modeli yurttaşlıkla etno-kültürel kimliğin iç içe
geçmesi şeklinde ifade eder. Çekirdek bir etno-kültürel kimlik temel alınır,
bunun dışında kalanlar eşit yurttaşlık hakların vaadine rağmen ayrımcılığa
maruz kalabilir veya asimile edilir, dışlanır. Devleti kuran etno- kültürel grup,
kendinden olmayanları göçe zorlayabilir veya etnik temizliğe yönelebilir. Diğer
bir deyişle ulusun varsayılan homojenliği aslında etno-kültürel farklılıklar
pahasına ve çoğunlukla baskı ve zorla veya toplumsal mühendislik teknikleriyle
gerçekleşir.[11]
Hemşinli Kimliği: Kendini
Arayan Bir Halk
Bu bölümde etnik kimlik
tartışmaları bağlamında Hemşin kimliğini değerlendirmeye çalışacağım. Bunu
etnik kimliği belirleyen unsurlar bakımından farklı Hemşinli topluluklarının
durumunu göz önünde bulundurarak yapacağım. Tartışacağım bazı sorular şunlar
olacak: Bu grupları farklılaştıran unsurlar nelerdir? Ortaklaştıran unsurlar
nelerdir? Bütün Hemşinli topluluklarının ortak ekseni var mıdır? Bu ortak eksen
nedir?
Tartışacağımız ilk kavram
yaradılış ve soya ilişkin mitler. Hemşinlilerin yaradılışa ve soya ilişkin
mitleri nedir? Bu konuda esas tartışma Türkiye’deki Hemşinliler içerisinde
yapılıyor. Hıristiyan Hemşinliler açısından yaradılış ve soya ilişkin mitler
Ermeni kimliğinden farklı değildir. Müslüman Hemşinlilerde ise birbirinden
farklı eğilimler olduğunu görürüz. Bir kısmı kendisini yalnızca Hemşinli
kökenleri ile tanımlıyorken bir kısmı Hemşinliliği Ermeni kimliği ile ilişkili
bir kimlik olarak tanımlıyor. Müslüman Hemşinlilerin bir kısmı ise bu kimliği
Türk kimliğinin bir parçası olarak görüyor. Türk kimliğinin bir parçası olarak
görenlerin Türklüğü farklı biçimlerde anladıkları söylenebilir. Bunların bir
kısmının Türklüğü Müslümanlık olarak anladıklarını, bir kısmının ise Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşı olmanın Türk olmayı gerektirdiği düşüncesi üzerinden
kendilerini Türk saydıklarını belirtmeliyiz. Hıristiyan Hemşinlilerde olmayan
soyla ilgili tartışmaların Müslüman Hemşinlilerde bu derece yoğun ve farklı
biçimlerde yapılıyor olmasında belirleyici olanın, İslam kimliği ile Ermeni
kimliğinin birbiri ile bağdaştırılamaması (ki Ermeni kimliği Osmanlı döneminde
Hıristiyanlıkla özdeşleşmiş bir kimlik olarak algılanır) ve Türkiye Cumhuriyeti
dönemindeki farklı halkların ve kimliklerin inkarına dayanan tek millet, tek dil,
politikaları olduğu söylenebilir.
Bütün Hemşinliler ortak bir
belleğe sahipler mi? Bunu söyleyebilmek oldukça güç. Çünkü Hemşin tarihi ile
ilgili bütün Hemşinlilerin ortaklaştığı bir yazının olmadığı açık. Son yıllarda
bu alanda önemli gelişmeler olmakla birlikte güçlü bir ortak belleğe sahip
olunduğu söylenemez. Hemşin Kültürüne ilişkin çalışmalar ortak halk
danslarının, ortak masal karakterlerinin, inanışların, geleneklerin vb.
bugünlere kadar taşınabildiğini gösteriyor. 2005 yılında Soçi’de yapılan Hemşin
Konferansının metinleri içerisinde bunun birçok örneğini bulmak mümkündür.[12]
Ancak ortak bir belleğin izini taşıyan en önemli unsur Hemşinlilerin Hemşin
coğrafyası ile ilişkileridir. Hıristiyan Hemşinlilerde Müslüman olanlar kadar
belirgin olmamakla birlikte Hemşinlilerin tamamının ortak hafızası köklerinin
Hemşin coğrafyasına ait olduğunu söyler. Etnik kimliğin önemli
belirleyicilerinden bir tanesinin de coğrafya ile ilişkisi olduğunu
belirtmiştik. Bu ölçütün Hemşinlilerin ortak ekseni olan en önemli ölçütlerden
biri olduğunu söyleyebiliriz.
Kültürel ayırt edici nitelikler
açısından baktığımızda da Hemşinlilerin tamamını kesen ortak değerlerin var
olduğunu söyleyebiliriz. Hemşin Horonu’nun farklı versiyonlarının bütün Hemşin
topluluklarında ortak bir kültürel simge olarak var olduğunu söyleyebiliriz.
Bunun yanı sıra masallar, fıkralar, sosyal ilişkiler, ev içi ilişkiler, maniler
ve atma türküler ve bunların temaları vb. birçok kültürel ortak değerler
vardır. Hemşin coğrafyası ve toplulukları içinde yapılması gereken en önemli
çalışmalar bu değerlerin belgelendirilmesi ile ilgili çalışmalardır. Son
yıllarda yapılan sınırlı sayıdaki çalışma ve kurulan sosyal bağlar ortak
değerleri ortaya koyması açısından çarpıcıdır. Hıristiyan Hemşinli topluluklara
yapılan ziyaretler, onların Türkiye’ye yaptığı ziyaretler toplumların
birbirlerini daha fazla tanımalarını ve ortak kültürel değerlerin daha fazla
görünür olmasını sağlamaktadır.
Etnik kimliğin en önemli
belirleyicilerinden bir tanesi de dildir. Hemşinliler ortak bir dile sahipler
mi? Müslüman Hemşinlilerin bir kısmı bugün Hemşinceyi anadili olarak
konuşamıyorlar. Ancak dillerinde barındırdıkları kalıntılar bu dili daha önce
konuştuklarının bir kanıtını oluşturuyor. Hemşince ile ilişkilerini gösteren
başka bir veri ise kullandıkları Türkçe’nin Hemşince konuşan Hemşinlilerle aynı
özellikleri göstermesidir. Bu konuda Ayşenur Kolivar Hemşin Konferansına
sunduğu yayınlanmamış tebliğinde Çayeli’nin bir Hemşin köyünde Hemşince cümle
kurulabildiğine tanıklık ettiğini belirtikten sonra köydeki Türkçe’ye ilişkin
dilbilimsel çalışmasının sonuç bölümünde şunları söylüyor: “Yanlışlanan
önermelerin ilki Hemşin kültürünün dilbilimsel olarak ikiye bölünmüş olduğudur.
Verilerimiz bunun doğru olmadığını göstermektedir. Hemşin’in coğrafi olarak
doğu ve batı bölgeleri arasında belirli farklılıklar bulunmakla birlikte bu
farklılıklar kanımca katı bir ayrım çizgisinden çok bir kültür içerisinde kabul
edilebilir çeşitlemeler olarak görülebilir.”[13]
Ayrıca bu topluluğun 19. Yüzyılda Hemşince
konuştuğuna dair tanıklıklar mevcuttur.
“Bu konuyla ilgili Rüdiger
Bennighaus, coğrafyacı Carl Ritter’den aktarıyor: “İçlerinde eskisi gibi,
Hıristiyan kültürünü korumuşlar ve yalnız zahiri bir şekilde Kuran’ın yolunu
takip etmişler. Kadınları Ermenicelerinden başka bir dil tanımazlar.” Batı
grubunun Hemşin Ermenicesi konuştuğuna dair bir başka tanıklık ise Bjişkyan’ın
tanıklığıdır. “Hamşenlilerden Müslüman
olanlar Hıristiyanlık adetlerini muhafaza etmiş olup, bilhassa vartavar yortusu
günü hepsi de kiliseye gider, mum yakarlar ve cedlerinin ruhu için kurban
keserler. Halk cümleten Ermenice konuşur. Kurşunlu ve Sürmene'ye gitmiş
Hamşenlilerden Kurşunludakiler Hıristiyan kalmışlardır.”[14]
Akrabalık ve sülale ortaklıkları
üzerinden de bütün Hemşinli topluluklarının ortak bir kimliğe sahip
olduklarının işaretleri bulunabilir. Hemşinli sülaleler üzerine yapılan
çalışmalar bunu kolaylıkla göstermektedir. Bugün Hıristiyan Hemşinliler dahil
olmak üzere bütün Hemşinli topluluklarında kullanılan ortak sülale adları
bulunmaktadır.[15]
Etnik kimliğin önemli
belirleyicilerinden bir diğeri ise dindir. Din unsuru bugün Hemşinli kimliğinin
ortak bir değeri durumunda değildir. Hemşinlilerin bir kısmı Ermeni Apostolik
Kilisesine bağlı Hıristiyan, diğer bir kısmı ise Sünni Müslüman. Müslüman
Hemşinlilerin geleneklerinde Hıristiyanlık döneminden kalma, tabutla gömme,
mezar başında ışık yakma, sağaltıcı dualar gibi bazı ritüellerin[16]
hala yaşadığını ve bunların Hemşin toplumları arasında ortak kültürel değerler
olduğunu kabul etmek gerekse de bu farklılık Hemşinliler arasındaki en önemli
ayrım durumundadır. Hemşin toplumunun dinsel bölünüşünün kimlik üzerindeki
etkisini keskinleştiren ise Birinci Dünya Savaşı süreci ve Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluş süreci oldu. Bu süreçte Hıristiyan Hemşinlilerin
katliamı ve sürülmeleri sonucu toplumlar arasındaki ilişkiler kopmuştur. Sürecin
soykırım ve savaşlarla belirlenen doğası toplumların din ekseninde saflaşmasına
neden oldu? Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar geçen savaş sürecince Türk
ulusal hareketi Türk kimliğini değil, Müslüman kimliğini öne çıkaran bir
politika izledi. Müslüman Hemşinliler de bu süreçlerdeki tutumlarını dinsel
kimlikleri ile aldılar. Cumhuriyet dönemi ise bütün Müslüman toplumlar gibi
Hemşinlilerinde Müslümanlık üzerinden Türk kimliğine asimile edildiği bir süreç
olarak yaşandı.
Bugün bu asimilasyon sürecinin
özellikle Hemşince konuşamayan Hemşinliler olmak üzere bütün Müslüman
Hemşinlilerde belirli ölçüde etkili olduğu ortadadır. Hemşinlilerin önemli bir
bölümü kendilerini Müslüman saymanın yanı sıra Türk olarak da görmektedir. Ancak
tek millet, tek dil, tek devlet sloganında özetlenen baskıcı, asimilasyoncu
siyasal süreçler ve tutumların belirlediği bu kimlik algısı, demokratik alanın
genişlemesine, devletin kimlikler konusundaki baskıcı politikalarında yaşanan
göreli gerileme, farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesine dönük gelişmeler vb.
sonucu Hemşinlilerin kendi tarihleri ve dilleri ile yeniden ilişki kurmalarını
gündeme getirmektedir. Bunun yarattığı atmosfer ve kimliklerin kendini
tanımlamasında dinsel aidiyetin taşıdığı önemin göreli olarak azalması
Hemşinlilerin kimliklerine yeniden bakmalarını bir ihtiyaç haline
getirmektedir.
Ne Asimilasyon Ne
Özcülük!
Sonuç olarak etnik kimliğin
belirleyicileri olarak tartışılın değişkenler üzerinden bakıldığında (hala bu
değişkenlere ilişkin araştırma ve veri toplama ihtiyacının ortada olduğu
kaydını düşmek üzere) Hemşinli kimliğini nasıl tanımlayabiliriz? Hemşinli kimliği,
tarihsel kültürel kökleri Ermeni kültürü ile ilişkili olan, bu özelliğini
farklı toplumlarında farklı düzeylerde sürdüren, dilsel ve dinsel olarak
çeşitlilikler taşıyan, Müslüman olanlarının belli bir bölümünde daha fazla
olmak üzere Türk kültüründen etkilenmiş bir kimliktir. Bu çeşitlilik
içerisinde, en eski gelenekleri, müzikleri, duaları, inanışları, sosyal
ilişkileri ve Hemşin coğrafyasına ilişkin ortak yurt algısı ile biz duygusunu var
ettikleri söylenebilir. Bu biz duygusunun önemli unsurlarından bir tanesi
Müslüman Hemşinlilerin bir kısmında asimilasyon sonucu büyük oranda yitirilmiş
olmakla birlikte izleri korunmuş olan Hemşin Ermenicesidir. Hemşinlilerin bu
kimlik özellikleri ona yönelik Türk milliyetçiliğinin bilimsel gerçekleri alt
üst ederek, Hemşin kimliğinin gerçekliklerini inkar eden asimilasyoncu ve
Ermeni milliyetçiliğinin homojenleştirici, dilsel ve dinsel tekçi, özcü
yaklaşımlarının Hemşinli kimliğini anlamak açısından bir karşılığının
olmadığını göstermektedir.
Mahir Özkan
Gor Dergisi Sayı 2 Bahar 2015
[1]
Türkiye’nin Etnik Coğrafyası, MSGSÜ Bilimsel Araştırma Projeleri, Proje
Kodu:2013-26.
[2]
Türkiye’nin Etnik Coğrafyası, s.16.
[3] Anthony
Smith, Ulusların Etnik Kökeni, Dost, Ankara, 2002, s.46.
[4] Age, s.50.
[5] Age,
s.51
[6] Age,
s.52-53
[7] Steve
Fenton, Etnisite, Phoneix, Ankara, 2001, s.5.
[8] Age,
s.11-13
[9] Fredrik
Barth, Etnik Gruplar ve Sınırları, Bağlam, İstanbul, 2001, s.13.
[10] Steve
Fenton, s.37.
[11] Günay
Göksu Özdoğan, Bu Yapı Aşağıdan Nasıl Gözükür?, Radikal Kitap, 2 Şubat 2007.
[12] Hemşin
ve Hemşinli Ermenliler, Konerans Makaleleri, Yerevan, 2007.
[13] Ayşenur
Kolivar, Bir Hemşin Köyünde Konuşulan Türkçe Ağız Üzerine Düşünceler,
Yayınlanmamış Bildiri Metni
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder