20 Şubat 2018 Salı

Oysa Oce’de Olsa



Şehrin ortasındasınızdır.  Trafik hızla akmakta, akarken de kafanızdaki tüm sesleri bastırmaktadır. Araç yolunun hemen üzerindeki kaldırımda uzanmış, bir kadın görürsünüz. Kadın, boylu bozunca uzanmış ellerini yere vuruyor. Tam da bu sırada telefonunuz çalar. Arkadaşınıza,  yerde yatan kadını ve ne yaptığını anlatacaksanız. Ancak aklınıza bir türlü o cümle gelmez. Kadının halini anlatacağınız cümle, kelime, ünlem her ne ise,  Türkçede yoktur sanki. Oysa, dersiniz “Şimdi Oce’de olsaydım”.  “Kadın tartaluş ediyordu” diye anlatırdım diye düşünürsünüz.

Başka bir gün başka bir yere gidersiniz. Mesela, kamu emekçilerinin “örgüt üyesi” oldukları gerekçesi ile yargılandığı bir davaya. Davada hakim, savcının, kamu emekçilerinin şort giyinip tatile gitmesi nedeni ile örgüt toplantısı yaptığı iddiasını incelemektedir. Kamu emekçileri, aylık gelirlerini, sabit adreslerini belirterek, tutuksuz yargılamayı talep etmektedir. Hakim kararını açıklar: Tüm kamu emekçilerinin tutukluluk halinin devamına..
Dışarı çıkarsınız yolsuzluklara adı karışan iş insanı Reza Zarrab’ın gözaltına alındıktan bir süre serbest bırakıldığını öğrenirsiniz. Mahkemenin kapısında aklınızdan geçen: “Oy felek felek kimina kurk kimina yelek”


Bu sefer bir günde değiliz, gün ortasındayız. Tarihler, 11 Mart 2014’ü gösteriyor. Çalıştığınız yerin telefonu çalar, arayan avukat, “Yaşam mücadelesini kazanamadı, öldü” diyor. Fotoğraf makineniz ve kameranızla Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne koşarsınız. Aklınızdan geçen çaresizlik ve “benum ile de benum ile” sözüdür. Hastaneye varırsınız. Annenler çığlık çığlığa. Kuiz kıyamet kopuyor. Bir anne polokuş ediyor. Hiç anlam veremezsiniz, donup kalırsınız. O çocuk Berkin Elvan. “Ah O’na yessir olsunlar, madag olsunlar” dersiniz.

Bu sefer ne gün ne de gün ortası. Henüz sabah saatleri. Görünürde sıradan bir gün. Oysa hayatın kırılma noktası belki de. Önce TV’de alt yazı görürsünüz. “Ankara’daki barış mitingine bombalı saldırı”. Orda olabileceğini düşündüğünüz insanları ararsınız. Birinin telefonu kapalı. Diğeri açtı, konuşamıyor. Masa başından, işinizi takip etmeye çalışırsınız. Saatler biter, gün akşam olur. Bitmez  ölüm ve hayatta kalma haberleri. Beyaz bir duvara bakarsınız, “Sahi bu ülkede hava ne zaman ayem* olacak?”   

Kış ayları geldi,  sobayı yakmak, agiş** ile sobayı karıştırıp ateşi gürleştirmek lazım. Şimdi de çok mu sıcak oldu? Akoşkayı*** yukarı kaldırın, içeri buz gibi bir hava girsin, derin bir nefes alalım. Eh bu kadar iş yaptıktan sonra elleri yıkayıp peşkir**** ile  kurulamak lazım. Ne dişin mi koptu. Hemen askaneye***** çıkıp çatıya at ve diş duasını oku ki, dişin hemen çıksın. Hayır, akirluğa****** haber verme!


*                güneşli, güzel, ferah
 **             ucu hafif eğri demir çubuk
***            tahta pencere
****          havlu
*****        Evin üstünde ambar gibi kullanılan tahtadan alan
******      mahalle

 Evrim Kepenek
Gor Dergisi Sayı 3 Sonbahar 2015




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder