20 Şubat 2018 Salı

BUGÜNE KALAMAYAN OYUNLARIMIZ


56 yaşımda durup 46 yıl gerideki çocukluğuma baktığımda, hayal meyal seçebildiğim oyunlar geliyor aklıma. Televizyonun adını bile duymadığımız, mahallenin tek radyosunda Halit Kıvanç’ın sesinden büyük bir heyecanla maç dinlediğimiz günler.  Eğer o maçlardan birini dinlemek üzere radyo başına toplanmamışsak, köyün düzünde şu oyunlardan birini oynuyoruzdur kesin: Hamam Kizdi, Foli İçi, Pokhluği, Kukuluği, Binektob, Ateşluği, Pulluği veya Suluği.

Hamam Kizdi (Hemom Kizdi): Dört veya beşer kişiden oluşan iki takım vardır. Takımlardan biri, yüzleri içeriye bakacak şekilde bir halka yapıp ellerini de birbirlerinin omuzlarına atarlar. Takımdan biri halkaya girmez, halkayı diğer takımdan korumak için bekçilik yapar, yani ebe olur. Diğer takım ne yapar? Bu halkaya çeşitli açılardan yaklaşıp sırtlarına binmek ister. Halkadaki birinin sırtına binen kişi, eğer ebe yakınındaysa ayaklarının yere basmaz. Çünkü ayaklar yere değdiği anda ebe onu ebeleyebilir (yani mayalayabilir). Ebe, halkaya yaklaşanı kovalar ve kime dokunursa (yani kimi mayalarsa) takımlar yer değiştirir. Oyunda bekçilik yapan ebe de binilebilir. Hatta bazen diğerlerinden önce binildiği durumlar olur ki, sırtındaki o ağırlıkla sağa sola koşturmak zorunda kalır.

Foli İçi: Foli, takım elemanlarının içine girdikleri bir dairedir. Aslında, fasülye gibi tohumları ekmek için toprakta açılan çukura foli denir. Bir merkezi ifade ettiği için, bu oyunda da bu adlandırma kullanılır. Oyun; üç, dört veya beşer kişilik iki takım arasında oynanır. Bir takım foli içinde dururken, diğer takım dışarıda durur. Foli içindekiler dışarıya çıkıp tek ayak üstünde sekerek diğer takım elemanlarından birini ebelemeye çalışır. Dışardakiler ise, foliye girmek ve orayı ele geçirmeye çalışır. Sekerek giden oyuncu ayağını yere bastığında, rakip takım elemanları ona tekme tokat girişir. Saldırıdan kurtulmak için ya foli içine girecektir veya foli içinden biri çıkıp onu kurtaracaktır. İçeriye tek kişi girse bile foli fethedilmiş olur.

Pokhluği (Poxluği) veya Boksi Bok: Yere dikilen bir çakıl taşı, başında bekleyen bir ebe ve ellerinde yassı çakıl taşları bulunan oyuncular vardır. Çizilen çizginin gerisinden atılan taşlar, yere dikileni vurmak içindir. Diyelim ki, attınız ve vuramadınız… Ebelenmeden koşup taşınızın yanına gelip üstüne basabilirseniz yeniden atmak için bir fırsatınız daha olmuş olur. Bunun için, başka birinin fırlattığı taşın hedefi vurması beklenir çoğunlukla. Çünkü Ebe taşı yerine dikmek zorundadır… Bu da size gidip taşınızı almanız için bir zaman kazandırır. Veya hedefini vurmayan taşlardan biri başka bir arkadaşın fırlattığı taş ile vurulursa, Ebe’nin yerdeki taşa dokunması gerekir, bu arada siz gidip taşınıza basabilirsiniz. Taşı yerden elle alamazsınız. Diğer ayağınızı kullanarak beriki ayağınızın üstüne çıkardıktan sonra yukarı fırlatıp elinizle yakalamak zorundasınız.

Kukuluği: Herkesin “Saklambaç” diye bildiği oyundur. Bir kişi Ebe olur, yüzünü duvara döner ve belli bir sayıya kadar sayar, bu arada diğerleri saklanır.
Saklanma işi bitince, Ebe “Kuku miii?” diye bağırır… Saklananlar ise “Kukuu!” diye cevap verir… Ve arama başlar. Ebe kimi görürse onun adını seslenerek kukulanmış olur. İlk kukulanan kişi Ebe olur.

Binektob: Bir kişi diğer takımdan birinin omzuna biner. Bir arkadaşı ise ona belli bir mesafeden mendil fırlatır, arada mendili kapmaya çalışan kişi ise omzuna binilen kişinin arkadaşıdır. Yukarıda olan mendili kapamadığında takımlar yer değiştirir.

Ateşluği: Birkaç metre aralıkla aynı hizada yan yana duran iki takım vardır. Bir kişi ileri doğru atılır (buna “dağa çıkma” denir) ve belli bir mesafeyi dolanarak takımının yanına dönmeyi amaçlar. Sonra çıkanın önce çıkanı ebelediği (mayaladığı) bir oyundur bu. Dağa çıkan kişi mayalanmadan geri dönerse “Ateş!” diye bağırır ve oyun kazanılmış olur.

Pulluği: Pul, bildiğimiz elbise düğmesidir. Bu oyundan dolayıdır ki, elbiselerin bazı düğmeleri hep eksiktir. Ceketlerin kol uçlarında sıralanan düğmeler, gömleklerin en altta bulunan düğmeleri, pantolonların arka cep düğmeleri, ceketlerin iç cep düğmeleri hep eksiktir. Kumarda değil ama “Pulluğinde” kaybedilmiştir. Ailemizden işittiğimiz azarın ve belki yediğimiz dayağın bir sebebidir pulluği. Bu oyun, İki veya daha fazla kişiyle oynanır. Pantolon, gömlek veya ceket düğmeleri düz bir çizgi halinde sıralı olarak yere dikilir. Geride “Birlik” denilen bir karış boyunda ve çerçeveye alınmış bir çizgi çizilir… Herkes elindeki Mila’yı belli bir yükseklikten bırakır, çizgiye en yakın olan Mila (Misket) oyuna ilk atış hakkını kazanan kişiyi belirler. Sırayla yerde dikilen düğmeler vurulup toplanmaya çalışılır. Sadece düğmeler değil, misketler de vurulabilir ve vurulan vurana bir pul (düğme) veya elinde bu bölümde birikenleri verir. Yerde tek pul kaldığında, eğer diğer pullar tek oyuncuda toplandıysa bütün diğer oyuncular onu “bekler” (yani yerdeki tek pulu vurmaz). Bekleyenlerden biri beklenen kişiyi vurunca, bu kez o beklenir.


Suluği: Bu oyun da düğme (pul) ile oynanır. Yerde bir karış çapında daire ve biraz uzağına düz bir sınır çizilir. Sınırda dizilen oyuncular sırayla daireye doğru düğme (pul) atarlar. Her oyuncu, parmağıyla pulları daireye doğru vurarak sokmaya çalışır. Herkes daireye sokabildiği pulun sahibi olur. Pulların, daire çizgisine değmemesi yani daireye tamamen girmesi gerekir. Eğer değerse, o oyuncu o elde kazandığı pulları diğer oyunculara bırakıp oyun dışı kalır ve sonraki eli bekler. Suluği oyunu, genellikle misket (Mila) bulunamadığı için “Pulluği” oynanamadığı zaman oynanır. Çünkü ya cam misket alacak paramız yoktur veya köyde misket alacak yer yoktur.

İbrahim Karaca
Gor Dergisi Sayı 3 Sonbahar 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder