19 Şubat 2018 Pazartesi

Fırtına’nın Görkemli Sığınakları: Konaklar




Fırtına Vadisi, Doğu Karadeniz bölgesinin doğusunda, Kaçkarlar’ın zirvelerinden süzülüp gelen Fırtına ve Hala derelerinin oluşturduğu büyük bir vadi. Fırtına Vadisi’nin ev sahibi Rize’ye bağlı Çamlıhemşin ilçesi, adını son on yılın dağ ve yayla turizmiyle duyurmuş, bir ara HES tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ancak bu belayı kısa sürede uzaklaştırmış, Bal, Yüreğine Sor, Sonbahar gibi uzun metrajlı filmlere ev sahipliği yapmış, sıra dışı bir plato. Çamlıhemşin’deki sıra dışılıklar bununla da bitmiyor. Fırtına Vadisi ormanları, WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) tarafından Avrupa’da acil korunması gereken 100 ormandan biri olarak ilan edildi. Vadi 537 odunsu bitki, 136 kuş, 30 memeli, 21 sürüngen ve 116 endemik bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Fırtına, Hemşin ve Çağlayan dereleri, her yıl Karadeniz’den iç kısımlara göç ederek yumurtadan çıktıkları yere yumurtlayan “deniz alaları”nın da yuvası aynı zamanda. Böylesine zengin bir floranın ve doğal varlığın sahibi olan vadiyi her yıl binlerce insan ziyaret ediyor. Ayder gibi şifalı kaplıca suyunun olduğu bir turizm merkezine, onlarca yaylaya, buzul gölüne de ev sahipliği yapan vadi ilerleyen dönemlerde kent kaçkınlarının sığınağı olacak gibi görünüyor. Fırtına Vadisi’nde dağ ve yaylalar dışında mutlaka görülmesi gereken önemli mimari yapılar var. Yüksek dağların sahibi Hemşinliler’in yüzyıl başında Rusya, Polonya, Almanya gibi kentlere giderek, orada öğrendikleri pastacılık ve fırıncılık mesleklerinden para kazanıp, memleketlerine yaptırdıkları bu görkemli binalar gurbette gördükleri binalardan etkilendiklerinin önemli bir göstergesi. Avrupai konaklar, Doğu Karadeniz bölgesi kırsal mimarisi içinde bu esinlenmeden dolayı ayrı bir yerde tutuluyor. Çok sayıda aile gurbetten döndükten sonra geniş ailenin kalabilmesi sağlayacak büyük konaklar yaptırdılar. Konakların bazıları tamamen kesme taştan, kimi ahşaptan kimi de ahşap-taş karışımı olarak inşa edilmiş.

İnadına büyük konak

Bugün Çamlıhemşin’in birçok mahallesi ve köyünde bu görkemli yapılara rastlamak mümkün. Gurbetten sonra bugünkü halini alan Çamlıhemşin’de yer alan Makrevis köyünün yeni ismi içindeki 7 konaktan dolayı Konaklar Mahallesi olarak değiştirilmiş mesela. Konaklar Mahallesi’nde Rusya’ya hatta İran’a giden gurbetçilerin yaptırdıkları konaklar hala zamana meydan okuyor. Bu konakların birçoğu yaz aylarında sahipleri tarafından kullanılıyor, kışın tamamen kapalı oluyor. Kapalı konaklara genellikle komşular bakıyor. Konakların nasıl yapıldığına dair önemli bir örnek, Konaklar Mahallesi’nde aynı aileye mensup iki kişinin konaklarını yaptırma hikayesiyle anlatılabilir. Makrevis’in tepesinde Ortaçağ şatosu görünümündeki Tarakçı konağı ile ormanların arasında kalmış Dudi konağının tatlı bir inada dayalı hikayesi oldukça ilginç: Tarakçıoğlu Konağı’nı yaptıran Hurşit Ağa, geniş arazilerin sahibi, gurbete gitmemiş ama çocuklarını gurbete göndermiş, heybetli biriymiş. Oğullarının Rusya gurbetinden kazandığı parayı da bugün hala ayakta kalabilen büyük taş konağa yatırmış. 17 odalı, 3 katlı, pencereleri vitraylı(renkli camlı), misafir odaları şömineli, ahşap oyma işçiliğinin geleneksel özelliklerini yansıtan, pencere ve duvar demirleri ve özel koruma boyaları Rusya’dan getirilmiş taş ve ahşap karışımı bir konak. Dudi konağını yaptıran Tarakçıoğlu Recep Ağa da Hurşit ağanın konağının biraz üstündeki geniş bir araziye, 30 küsur odalı, çatı ve ahırı ile birlikte dört katlı büyük bir konak yaptırır. Bu konağı vadideki diğer konaklardan ayıran en önemli şey, odalara geçmeden  “antre” sisteminin bulunmasıdır. Ev ahşap işçiliğinin tüm inceliklerini yansıtmakla birlikte, gösterişi ile görenleri şaşkına çevirir. Yapımları yıllar süren ve her biri için 7 ayrı taş ocağı kurulan, buralarda işlenen taşların katırların sırtında evlerin bulundukları bölgeye çıkarılması gibi zahmetli işlerle kotarılan bu konakların bazıları da kaderine terk edilmiş.

Her mahallede bir anıt 

Merkezde bulunan Tarakçı ailesine ait iki konaktan başka; Hacaloğlu ailesine ait, dış cephesi ateş tuğlasından örülü, içerisi ahşap bir konak mevcut. Sahipleri zamanında Tahran’da lokantacılık yapmış bu konağın. Bir dönem de İzmir’de pastacılık işiyle uğraşmışlar. Bu konağın 10 odası bulunmakla birlikte; hemen yanında bulunan ve şu an atıl durumda bulunan Deliemet konağının da, Hacal konağından arta kalan malzemelerden yapıldığı söyleniyor. Konağın yapı malzemesi bu bilgiyi doğruluyor. Deliemet konağı da kaderine terk edilmiş. Konaklar Mahallesi’nde bulunan iki tane de ahşap konak var. Biri Koçi lakaplı aileye diğeri de Melik lakaplı aileye ait bu konakların, iç ve malzemeleri ahşaptan yapılmış. Demir aksamları Rusya’dan getirilen bu konakların, ortak özellikleri, hemen hemen hepsinin merkezi bir baca ve mutfak sistemine sahip olması, geniş ahırlar, odalarda banyolar bulunmasıdır. Yakın zamana kadar birkaç ev dışında üzeri örtülen konak yoktur, üzeri örtülenler zorlu doğa koşullarına ayak direyerek en bir yüzyıl daha ömür kazanmıştır denilebilir. Yine Melik’lere ait taş göze dolgusuyla yapılan büyük bir beyaz konak vardır. Bu konağın da iç döşemeleri ahşap. Üst kattaki odalardan birinde yapılan el işçilikleri göze çarpıyor.

Konaklar turizme kazandırılmalı

Çamlıhemşin’de sadece Makrevis mahallesinde konaklar yok. Önce aşağıdan başlayalım: Yukarı Vice’de, Aliefendi, Halilefendi, Reyhanoğlu, Şeref’in ev ve Ofluoğlu konakları,  Mikrun-Kavak’ta Hacıelimler, Sağırlar, Pelitler ve Ertançlar konakları, Habak köyünde Hacıömer Efendi, Hacı İdris Efendi ve Sarıoğlu, Küşüve köyünde Kozizler, Mazikler, Çolakoğulları, Köseoğlu gibi ve vadiden yukarıya doğru gidildikçe Ortan, Çinçiva, Mollaveyis, Amokta ve Başhemşin’de de konaklar bulunuyor. Bazı konaklar yapı malzemesine göre de farklılık gösteriyor. Konaklar, Fırtına Vadisi’nin şu an sahip olduğu birkaç kültür varlığından en önemlisi belki de. Bir restorasyon faciasına kurban verilmiş 13. Yy. Ceneviz yapısı Zilkale “rezilkale” olmuşken, 40 km. yukarısındaki Kale-i Bala’nın duvarları belki bu kış çökecekken geriye taş kemer köprüler ve konaklar kalıyor. Konakların da acilen kurtarılması gerekiyor. Bazı konak sahipleri evlerine gözü gibi bakıp korumuşsa da hepsi için aynısını söylemek çok güç. Konakların korunması için ya ev sahiplerinin ya da Kültür Bakanlığı’nın bir adım atması gerekiyor. Konaklarda eski zaman hikayeleri dinleyerek, büyük şöminelerin etrafında oturmak, kimbilir kimin kaldığı bir odada Fırtına deresinin sesiyle uyumak eminim ki birçok insanın kurduğu bir hayal. O nedenle bu konakların turizm faaliyetiyle, otel, pansiyon gibi birer konaklama merkezine dönüştürülmesi, elbette düzgün bir restorasyonla, mümkün..Şimdilik başka türlü bir kurtuluş yolu gözükmüyor.

Dudi konağı kiralandı, yatırım desteği bekliyor

Dudi, konağını kiralayıp, turizme kazandırmak isteyen Bukla Turizm acentesinin operatörlerinden Bülent Saraloğlu; konağın restorasyonuna dair şunları anlattı: “ Basit bir restorasyon değil 1. sınıf bir restorasyon düşünüyoruz. Bölgede bu tip bir konaklama tesisi yok. Biz bir adım daha ileri gidip bu otele bir konsept kazandırmak istiyoruz. Şu anda sağlık turizmine yönelik çok büyük destekler mevcut. Bizim amacımız da bir sağlık oteli konseptini geliştirmek. Bir detox ya da rehabilitasyon oteli gibi. Ayrıca bölgenin kalkınmada öncelikli bölge olmasından dolayı çok yüksek oranlarda destek ve yatırım indirimleri mevcut. Hatta bölge kalkınma ajansından da destek almak mümkün. 1. derece doğal sit alanı içinde 13 dönümlük ormanlık bir arazide yer alan konağın kendine ait bir de şelalesi var. Trabzon bölge kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulundan tüm izinleri alınmış hatta yol açmak için orman bakanlığından izin de alındı. Yapıda 33 adet oda yapmak mümkün olsa da oda sayısını azaltıp daha büyük ve konforlu odalar planlıyoruz.  Buna göre yatırım maliyeti toplamda 3-3,5 milyon dolar olarak öngörülüyor. Yatırımın geri dönüş süresi ise 7,5 yıl. Çamlıhemşin’de yapılacak olan bu proje bir örnek olacak ve restore edilmeyi bekleyen diğer 40 konak ile birlikte yeni bir Safranbolu yeni bir Beypazarı doğacak. Üstelik sadece konakları ile değil doğası ve coğrafyası ile de onlardan kat be kat üstün bir turizm cenneti doğacağına inanıyoruz.”


Uğur Biryol
Gor Dergisi Sayı 2 Bahar 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder