27 Şubat 2018 Salı

PAZAR ÇİNGİT (UĞRAK) KÖYÜ ÜZERİNE FOLKLORİK DEĞERLENDİRMELER II





Gor Dergisinin 4. Sayısında I. Bölümünü yayınladığım metnin, II. Bölümünü de derginin 5. sayısında yayımlamaktan mutluluk duyduğumu ifade ederek Çingit ve çevresinde kullanılan kelime derlemelerine devam edelim. Kelime derleme çalışmaları hakkında bilgi vermeden önce ilk yazdığım metinde “Kaydabak” yemeğinden bahsetmiş ancak malzemeleri ve yapılışı hakkında bilgi verememiştim. O yüzden;  bu yazıyı dergi için hazırlama sürecindeyken İzmit’te ikamet eden Saniye Ablama telefon ederek “Kaydabak” yemeğinin tarifini ve yapılışını öğrendim.

KAYDABAK

Malzemeler:
Pırasa, pazı, ısırgan otu, ıspanak, yeşil soğan, labada, maydanoz, dereotu, gibi yeşilliklerden birer tutam
2 patates -orta boy ve ince kıyılmış-
Kılçığı alınmış bir kilo hamsi
3-4 yumurta
tuz, baharat
3-4 yemek kaşığı mısır unu
3-4 çorba kaşığı sıvı yağ

Yapılışı:
Yeşillikleri ve balığı fazla ezmeden bir karışım yapılır. Yapılan bu karışım yağlanmış tavaya çok kalın olmamak şartıyla üzerine hafifçe bastırılarak yayılır. Alt ve üst tarafı kızartılıp, pişirilerek servis yapılır.

Yine Saniye Abla’dan aldığım bilgilere göre;  ekşimekle taze kaymağın birbirine karıştırılmasıyla yapılan malzemeye “sevatnaç”,  lahana ezmesine “lahana perteci” deniliyor. Şehir kültüründe krep denilen yiyeceğe de yörenin ağızlarında  “mafuş”, “akıtma”, “piligan” ya da “pelit” adları veriliyor.  Sık sık da “Şu an aklıma gelmiyor ama böyle birçok kelime olduğunu, kendi abisinin ise yaklaşık 2000 kelime derlemiş olduğunu söyledi.” Saniye Ablamın hatırladığı kelimelerden biri de “şarkum” kelimesidir ki bu kelime şalgam demekmiş. Yine insan ve her türlü hayvan derisine “post” denilirmiş. Bu esnada Saniye Abla, evin ısı ortamından ve benim üstüste sorduğum sorulardan bunalmış olacak ki cümle içersinde "tortoluş oldum" gibi bir kelime grubu kullandı. “Tortuluş olmak” nedir? Diye sorduğumda; “yanmak kavrulmaktır” dedi. “Hınç” kelimesinin aşırı yorulmak anlamına geldiğini, “muncuru düşmek” kelime grubunun ise surat asmak demek olduğunu; cıvık kişilerin yaptığı sululuğa “tehelik” denildiğini de söyledi. -Bu kelimedeki -lik eki muhtemelen Türkçedeki -lik yapım ekidir diye düşünüyorum- Domuzları ürkütmek için bahçelere yapılan tahtadan küçük barınaklara “kalif” denildiğini; hayvanları korkutmak için muhtemelen yansıma seslerden üretilmiş olan bağırma eylemine “haylamak” denildiğini; kene kelimesinin karşılığı olarak “tiz” kelimesini kullandıklarını, örümceğe de “sart” dediklerini, yanısıra  insan dışkısına “koldoz” dediklerini söyledi.

Yine benim sıklıkla duyduğum kelimelerden biri de  “kotol”dur. Kotol, lahana bitkisinin köküne yakın olan kalın kısımdır. Buradan hareket ederek bazı beyinsizlere (!) ya da yaptığı işi düzgün yapmayanlara benzetme amacıyla “kotol” denir.  Bu tarz kişilere (!) “Kot kafa” da denildiğini de çok kereler duymuşumdur.

Sülalemize lakap olarak “Gençağa” derler. Büyük dedelerimizden birinin adının Gençağa olduğunu biliyorum. Fakat bunun dışında, bu lakabın, bir soy ismi olarak sülalemize neden verildiğini bilemiyorum. Soy ve sülale isimlerinden bahsetmişken köyümdeki bazı kabilelerin isimlendirmeleri şu şekildedir: Hacı Veyis(liler), -Hacı Veisinkilee-, Poçat(lılar), -Poçatunkilee -, Hacı Kasım(lılar), -Hacı Kasımunkilee-, Derviş(liler), -Devişinkilee -, Davut(lular), -Davutunkilee-, Hacı Yakup(lular), -Hacı Yakubunkilee- Vezir(liler),-Veziinkilee-, Gençağa(lar), -Gencaunkilee-, Mehmedağa(lar), -Memedağunkilee-, Yamak(lılar), -Yamağunkilee-, Ahmet(liler), -Amedunkilee-, Abaza(lılar), -Abazaaunkilee-, Cihan(lılar), -Cianunkilee- gibi...

Yine, “koncoloz” diye bir kelimeyi duyardım. Halam kocasına kızdığında, kocasının gıyabında ona “Koncoloz” derdi.  Lakin kelimenin ne anlama geldiğini tam olarak bilmiyorum.
Derginin 4. sayısında çıkan yazımdan sonra Sevgili Saniye KOCAMAN’dan aşağıda okuyacağınız bir kaç da mani derledim. Bu manilerin bölgede çıkan herhangi bir basılı yayın organında olup olmadığı hakkında bilgim yoktur. Fakat yöre insanın hafızasında derlenmemiş yüzlerce kelime, mani, ağıt, türkü, bilmece olduğu hissini taşıdığımı ifade etmek isterim. Umarım aşağıda okuyacağınız manileri de ilk defa ben derlemiş ve yazıya geçirmişimdir.

MANİLER

At başına başına
İnsin kar kaşına
Çok bezdim buralardan
Kaçacağım peşina

Duvar ile duran kız
Ne durur da uyursun
Uyku gene bulursun
Beni nerde bulursun

Şeftali çiçek açmış
Üç kırmızı bir sarı
Derim canıma koyum
Askerde olan yari

Gidiyorum askere
Mendili sere sere
Dua edin ey kizlar
Tez alayım tezkere

Ey kiz dönsün başına
Değirmende dönen taş
Seni alırdım ama
Bana diyorsun kardaş

Elevit'in deresi
Aksın aksın çağlasın
Ey kız söyle babana
Seni bu yıl eversin

Armut dalların alçak
El ulaşır ulaşır
Sevdiğim belin ince
Elim dört kat dolaşır

Armut dalların yüksek
Değemedim dalina
Kusura bakma oğlan
Beğenmedim halina

Bu vesileyle her türlü kültür ögesinin kaybolmasına karşı olduğumu bir kez daha ifade etmek isterim. Bu kısacık derleme çalışmasıyla -bu amaçla- elimden geleni Gor Dergisi için yapmak istedim. Zira “Bilinçtir, insanı diriltip kurtaracak olan.”

Böyle yüzlerce mani, bilmece, türkü kaybolup gitti. Birçoğu da egemen kültürün içinde yoğrulup devşirilerek sahiplenildi. Sap saman birbirine karıştırıldı.
Özetle Hemşince kelimelerinin etimolojik çalışmalarını yapmak için yörede kullanılan Hemşinceyi bilmek gerektiğini düşünüyorum.  Etimolojik çalışmalar keyifli olduğu kadar teknik de bir alandır. O yüzden yapılmış ya da yapılmakta olan Hemşince kelimelerin etimolojik değerlendirmeleri için bir şey söyleyemiyorum. Zira ben Hemşince bilmiyorum. Yine de amatör bir halkbilim sever olarak bölgede olabilseydim şunları yapmak isterdim demekten kendimi alamıyorum:

1-Kendi köyümden hareket ederek bölgede kullanılan kelimeleri ve deyimleri tespit etmek,
2-Kim, hangi şeye ne diyor, nasıl diyor araştırmak,
3-Bu kelimelerin sesleri nasıl değişiyor incelemek, mümkünse transkripsiyon alfabesini hazırlamak,
4-Yörede sıklıkla kullanılan kelimeleri, deyimleri, imajları kullanarak hikayeler yazmak,
5-Bir taraftan kelimeleri, deyimleri ve imajları derlerken bir taraftan da yöreye ait tüm eski yapıların, evlerin, serenderlerin, iskenefların plan projelerini çıkarmak, detaylarını fotoğraflamak hikayelerini yazmak, belgelemek isterdim.

Yine bölge insanın kılık kıyafetleri üzerine de araştırma yapılabilir diye düşünmüşlüğüm vardır. Lakin özelde Hemşinliler genelde tüm Karadenizliler köyden şehre göç ettiklerinde kültürlerinin büyük bir kısmını da memleketlerinde bırakmışlardır. Geride bırakıldığı kadar köy kültürünün ve göçüldüğü kadar da şehir kültürünün içinden birçok Hemşin hikayeleri çıkabileceğine dair umudum hep vardır.

Son olarak; Her iki yazımızda yöreye ait kelime ve mani derleme konusunda yardımlarını esirgemeyen Saniye KOCAMAN’a ve yazıları Gor Dergisinde yayınlayan meslektaşım Mahir ÖZKAN’a teşekkür ederim.


Ümit FERAHZADE
Gor Dergisi Sayı 5-6 Sonbhar 2016- Bahar 2017



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder