19 Şubat 2018 Pazartesi

Hemşin Duaları: Un, Şeker ve Kurabiye



Haçapit (Xaçapit) köyünde, yıllar önce kullanılıp unutulan üç duaya rastladık. Bir rahatsızlığa çare olsun diye başvurulan bu dualar, eski nineler ve dedelerimizin yaşadığı köy hayatında nasıl vazgeçilmez bir yer tutuyordu, kim bilir. Okunup üflenenler arasında saklı kalan, çok yakın zamanlara kadar yaşayan, anlamı bilinmese bile ihtiyaç anında tekrarlanan fakat Arapça olmadığı hemen anlaşılan (Hemşince/ Hemşin Ermenicesi) kimi kelimeler, halka ait kültürel (folklorik) dağarcıkta yan yana ve iç içe olmuştur çoğu kez. Tamamen yerli bir dağarcıktır bu. Halk için duanın dili değil, derdine deva bulma umudu önemlidir ve anlamasa da hepsi onundur. Hiçbirini birbirinden ayırt edemez, etmez de ayrıca. Belleğinde yaşatacaksa hepsini birlikte yaşatacak, unutacaksa hepsini birden unutacaktır. Dilini ve anlamını bilmese bile son derece temiz ve duru bir duyguyla medet umar, okuduğu her duanın “dinde yeri olduğuna” inanır.  
“Ave tave gove gite lese luse vaxe siğe teğete”

Fena halde korkmuşsunuzdur… Veya sizde öyle bir baş ağrısı var ki, kesin korkmuş olmalısınız… Yakın zamanda bir köpekten kaçarken, mezarlıktan geçerken, nazardan veya cinden periden ve her neyse ondan. Bu durumda yukarıdaki duaya başvurup korkunuzu ölçtürmelisiniz. Bir kadın okuyup ölçtüğü halde başınız hala çatlıyorsa, ağrınıza kaynaklık eden korku erkektir… Kurtulmak için bir erkeğe okutup ölçtürmelisiniz. Nasıl? Şöyle:

Çemberin (eşarbın veya puşinin) bir köşe ucuna bir parça odunkömürü bağlanır. Ağrı çeken kişi, kömürün tam karşısındaki uzak köşe uçtan tutar. Çember gergin olmalıdır. Duayı okuyacak kişi, dirseğini kömüre koyar ve avucunun uzandığı yeri parmaklarıyla kavrar, sonra dirseğini oraya koyar, çemberin köşesine kadar üç boy olana kadar ölçer, son yeri eline alır ve kömür bağlanan ucu hastaya verir. Çember boşlukta gerilir, bu kez aynı mesafeler dua okunarak kısaltılır. Dirsek çembere konulduktan sonra el bir sağa bir sola geçer ve her mesafede üç kez dua okunur (her kelime, çemberin farklı yanlarına denk gelir: Ave/ tave/ gove/ gite/ lese/ luse/ vaxe/ siğe/ teğete)… Çemberin üçüncü kısmı bitene kadar aynı dua aynı şekilde okunur. Dua sonunda elin ucu kömürü geçtiyse veya kısa kaldıysa hasta korkmuş demektir. Sapma az ise az, çok ise çok korkmuştur… Tam yerine denk gelene kadar okumaya ve ölçmeye devam edilir. Mesafe sıfırlandığında çember dürülüp ele alınır ve üç yere (sağ omuz önü, gövdenin üst ortası ve sol omuz önüne sırayla dokundurulup aynı dua her dokunuşa bir kelime gelecek şekilde üç kez okunur (hangi omuzdan başlandığı önemli değildir)… Dürülü çember, şakaklar ve alın ortasına da sırayla dokundurulur ve dua üç kez daha tekrarlanır… Sonra çember ateşe doğru silkelenir, tekrar dürülür ve hastamız onu ayaklarının altına alıp çiğner, başına bağlar ve o gece sabaha kadar çember başına bağlı olarak uyur… Geçmiş olsun.
Bu duayı ve uygulamasını, bütün ömrü Haçapit köyünde geçen ve halen orada yaşayan Saniye Birben’den dinledim (Sene 2014, Ağustos). Saniye Hala, çocukluğumdan beri tanıdığım bir haladır. Sedri Dede’nin gelini, doğma büyüme Haçapit’li ve Ameş ailesinin kızıdır. Duayı büyükannesinden öğrenmiş. Büyükannesi Haçapit’e Çelenger’li Beşir ailesinden gelin gelmiş. Bu köy de bir Hemşinli köyüdür ve Çayeli ilçesine bağlıdır.

Korku duası ve uygulamasını şimdiki Haçapit’te kimse bilmiyor… Annem de bilmiyor, ama köyde yaygın olarak kullanıldığı zamanları ve bilen bazı dedelerle nineleri hatırlıyor. Duanın bugün bilinmemesi doğal sayılmalıdır. Bu bilgileri öğrenmeden iki gün önce köy camii önünde birkaç kişiyle sohbete daldım… Cuma Namazı için oradaydılar. İmam izinli ve Giresun’daki köyüne fındık toplamaya gitmiş, namaz kıldıracak kimse yok… Köylüler namaz kıldıracak birini bulamayınca mecburen evlerinin yolunu tuttular. Kuruyan bir kaynaktan su alınmaz. Bu köyde namaz kılınan atmosferin karardığını (veya çeşitli nedenlerle karartıldığını), diyanet (devlet) eliyle sürdürülen din hizmetlerinin kesildiğini düşünün siz… Ve zaman makinasına binip 150 yıl sonraya gidin… Ne bulursunuz?

Halk arasında “Gebermiş” (veya “Gebemiş”) diye adlandırılan, çıktığı yerin cevresini kızartan, şişiren, ağrı veren, insana titreme getiren ve kaşınan, içeriden iltihaplanmalara yol açan çıbansı (kançıbanı benzeri) bir hastalık var… Ve belki çare olur diye okunan Gebermiş Duası:
“Ela hurma tsivitanim mezakunim dzaferanim etina ketina sipuronim dzomina”
Gebermiş olan bölgenin etrafına bir iğnenin ucuyla hafifçe bastırarak üç kez dairesel bir uygulama yapılır (yazılır)… Aynı işlem üç kez de ters yönde tekrarlanır ve bunlar dua eşliğinde olur. Yazma işlemine dairenin içinde de çapraz çizgiler halinde devam edilir. Okuma bittikten sonra “Şifalar Allahtan, geri, geri, geri…” dedikten sonra problemli bölge soğuk suya tutulur. Bu duayı annesinden öğrenmiş Saniye Hala. Annesi Fikriye Nine başka bir yerden gelmemiş, Haçapit kızıdır.
Son duamız “Kor Duası” diye bilinir. Kor, doktorların “ Egzama” dedikleri şeye benzer ve kaşınır. Problemli bölge kafadaysa, orada saçlar çoğunlukla dökülür ve kaşıntı vardır. Kor duası eşliğinde hafifçe kanatırcasına yazmaya başlamadan önce, bölge jiletle sıfır numara tıraşlanır.
“Ve emremu emremu, ve innema mumremu”
Bir iğne veya odunkömürü parçası tebeşir tutar gibi tutulur, “Kor” olan bölgenin çevresi ve üstü tıpkı “Gebermiş” hastalığında olduğu gibi dairesel ve çapraz hareketlerle yazılır, yazarken bu dua okunur. Kor yazısını da annesinden öğrenmiş Saniye Hala… Muhtemelen Arapçadır.

Arapça inanç ve ibadeti besleyen ve onu sürekli yeniden üreten bir kaynak vardır. Saniye Hala’nın anlattığı bu küllenmiş yerli dualar (folklor) ise, tükenmiştir artık… Hayal meyal hatırlayan analarımız da bu dünyadan çekildiğinde, isimleri bile unutulacaktır. Tıpkı şimdi 80’li yaşlarına merdiven dayamış bir teyzenin kendi büyük dedesiyle ilgili anlattığı hikayede olduğu gibi: Büyük dede (yani dedenin babası) 7 yıl askerlikten sonra köye dönmüştür… Sabahın körüdür ve köye yaya gelmiştir…  Dört evin ortak avlusundaki kocaman dut ağacına (İlkokula giderken dalından inmediğimiz yaşlı dut ağacına) yaslanmış oturmaktadır. Ahır işleri için erkenden kalkan ve onu yabancı biri sanan anası, oğluna doğru bakıp “Bu herif de niye sabahın köründe taşaklarını bizim eve doğru germiş oturuyor” der, kızgın bir ses tonuyla… Fakat Ermenice der dediğini… Çünkü Türkçe dese dedikleri anlaşılacaktır ve dutun altında oturan yabancıdır ne de olsa. Oysa evlat annesini tanımıştır… Kalkıp yanına gider, anasına sarılır.

Saniye Hala’nın söylediği dualardan bir şey anlamıyoruz bugün fakat Hemşin’e özgü yüzlerce kelimeyi hala kullanıyoruz, cümle kuramıyoruz. Şeker var, tuz var, un var, yani malzeme tamamdır, ama kurabiye yapamıyoruz. Askerden gelen oğluna Türkçe dışında bir dil ile laf sokuşturan nine de bu malzemeden kurabiye yapmasını bilmiyor muydu sizce?

İbrahim Karaca

Gor Dergisi Sayı 2 Bahar 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder