20 Şubat 2018 Salı

Markos Kösyan, Çileli Göç Yolunu ve Hemşinli’yi Anlattı


Moskova’da bu ilkbaharda, ‘Hemşin Diasporası’nın, temsiliyetler üzerinden olmadığı için ‘gayri resmi’ buluşması sırasında çok kişiyle sahici ve kalıcı etkileri olan temaslarımız oldu. Toplantılarımıza Rusya’dan (Moskova ve Soçi’den) katılan Hemşinliler, Abhazya’dan gelenler ve Ermenistan’dan gelen Hamşenahaylar katıldı. Bazen 500 kişiyi bulan etkinliklerimiz de oldu. Türkiye’den Batı Hemşin  coğrafyasından anadillerini bilemeyen iki kişi olarak biz de katıldık. Markos Kösyan’la sohbetimizi,  Hemşin belgeseli ve kitabının tanıtımı için Moskova’ya gittiğimiz hocamız, Lusine Sahakyan çevirdi. Adnan Genç, yazdı.

Soçi’den gelen ve etkinliklerin oluşumuna çok ciddi katkı sunan işadamı Markos Kösyan (Antonius) ile bir sohbet yaptık. Hemşinlilik; aidiyet, yaşadıkları bölgeleri, gelişlerinin öyküsünü ve var olma gayretlerini konuştuk. Tabii, Hemşinliler olarak bundan sonra nasıl işbirliği yapmak gerekir, bu konularda da sohbetimiz oldu.

İşadamı Kösyan, aynı zamanda yaşları 3-7 arasında değişen 100 kadar çocuğa hizmet veren bir de okul öncesi eğitim kurumunun sahibi. Soçi’ yi de kısaca yazalım, haritada bulursunuz: Rusya Federasyonu’na bağlı ve Doğu Karadeniz sınırımıza çok yakın bir sahil kenti. Hemşinliler hayli yoğun olarak bu kentte yaşıyor ve yüksek düzeyli kamu görevleri de var. Soçi’ye sınırı olan Abhazya’da da aynı şekilde. Örneğin, Abhazya Başbakan 1. Yardımcısı bir Hemşinli.

Hemşinli diyoruz, yadırganmasın. Bazıları 150 yıl kadar önce, bazıları tehcir –yazarınız soykırım demeyi tercih ediyor- sırasında göç etmek durumunda kalmış ve yakın coğrafyada değişik noktalarda yaşamaya çalışmışlar. Üstelik defalarca da göç etmek zorunda kalarak… Hemşinliyiz demekten gurur duyuyor arkadaşlarımız. Aynı kültürün insanları olmaktan ve bunu belirtmekten özel bir gurur duyuyorlar. Etimolojik ve etnografik açılardan benzer yanlarımız da çok. Dilimiz benziyor elbette; yediğimiz ve içtiklerimiz de yakınlık gösteriyor. Eğlence dünyamızda da benzerlikler çok.

140 Yıl Önce, Göç Başlıyor…

Markos Kösyan’ı dinleyelim; “1875’de baba tarafından dedemin annesi ve babası Abhazya’da birbirlerini buluyor. Dedemin babası, Samsun (Canik) Çarşamba’dan göç ediyor ve Rusya’ya bağlı bu bölgeye gidiyor. O zamanlar henüz Gürcistan yok. Yanlarında altın da var (burada gülüyor ve bizim evde yok valla, diyor). Abhazya’da ticaret yapıyorlar. Samsun’daki gibi tütün ve meğr (bal) ticareti. Samsun’da lazut (mısır) da alıp satarlarmış ama vergi yükü ve bağlı baskılar nedeniyle Abhazya’da Metsara adlı (Mets Vadisi’ndeki) köye yerleşiyorlar. Köyde tütün ve bal dışında, çiftçilik, hayvancılık ve demircilik de yapılıyormuş. Köy büyüyence kilise yapılmış ve 1915 sonrasında göç de alınca, kurulan okuldaki öğrenci sayısı 600 civarına gelmiş. Kendilerine HamşetsiHay demeye başlamışlar. Hemen dedemin annesini de anlatayım: Onlar da eşzamanlı olarak Samsun’dan bu bölgeye gelmiş. Hayguş (14 yaşında) ailesiyle birlikte ve tabii yürüyerek doğuya doğru yöneliyor. Annesini ve bir kardeşini yolda yitiriyor. Bir haftalık yürüyüşleri sırasında annesinin köpekler tarafından parçalandığını duyuyor ve geri geliyorlar. Elbiselerinden annelerini teşhis ediyor. Köyünde kimse kalmamış ve yakınlardaki bir köye, akrabalarının yanına gidiyor. Markos Avcıtsi (50 yaşında) isimli birinin yanına yerleşiyorlar. Çocuk yaştaki genç kızı, evine alan Markos’un bir oğlu Abhazya’da ama diğer oğlundan haber yok. Hayguş bu evde ve bu adamla 17 yaşına geldiği sırada evleniyor. Tekrar göç başlıyor. Yanında kalan bir kız kardeşi, evli olduğu adamla birlikte Bulgaristan’a yöneliyor. Kendileri de yeniden Abhazya yoluna… Kız kardeşi “boşan ve bizimle gel” diyor ama bebeği de var. Gemiye biniyorlar bu kez. Hayguş, bebeğini denize düşürüyor ve onu kaybediyor. Abhazya’da Pitsunda bölgesine gidiyorlar. Köy bile denemeyecek bir yerde; nemli ortamda yaşamak durumunda kalıyorlar bir süre. Bir çiftçinin yanına sığınıyorlar ve onun yanında çalışmaya başlıyorlar. Hayguş Yaya (nene) daha sonra iki erkek çocuk daha yapıyor ama onlar da büyüyemeden ölüyor. Sonra 3 kız bebek yapıyor. Bu arada çileli baba Markos ölüyor. Bu kız bebeklerden biri benim annem…”

“Stalin Zamanında da Zulüm Görüyoruz”

“1930-40 yılları arasında bu köyde yaşıyorlar. Stalin zamanındayız ve burada da vergi ve benzeri güçlüklerle karşı karşıyayız. Hatta 2. Dünya Savaşı’na aileden 6 erkek gidiyor ve ancak biri sağ dönebiliyor. Ben de Metsara’da doğdum. Köyde ilköğretim gördüm ve sonrasında Yerevan’a elektromekanik (teknik teknikum) okuluna gittim. Dönüşte Soçi’ye geldim. Nenemin zaman zaman titreyerek ve ağlayarak anlattığı göç öyküsünü dinlerdim. Hemşinlilik meselesi o zaman ilgimi çekmeye başladı. Zaten zamanında Hemşin coğrafyasından Çarşamba’ya göç etmişiz ama nedenlerini bilemiyorum. Geçim derdidir daha çok… Kendimi öncelikle Hemşinli sayıyorum. Ve bir gün hem Canik’e hem de Hemşin’e gezmeye gitmeyi düşünüyorum. Soçi’de bir dernek var; Hemşinli Yaşlılar Derneği. Kültürümüzü öğrenme ve yerleştirme çalışmaları yapıyoruz burada. Etnografik araştırmalar yapıyoruz. Belki bilmezsiniz, bizde tulum 1960’lara kadar vardı ama şimdi kemençe kullanıyoruz. Tuluma bargabuzk (bezbezik) deriz. Torba yani… Oğlak postundan yapılırdı.”

Etnografik İşaretler, Benzerlikler…

“7 tür horon biliriz. Titreme adı verilen çok tempolu bir oyunumuz var ki, çok sevilir. Karalahana çorbasını biz de biliriz. Muhlama, turşu kavurma, anuş (sütlaç) ve kavurma yaparız. Sağım öncesi ineklere biz de tuz yalatırız. Getaman deriz, güğüm deriz, karayemişi biliriz, arci (yaban fındığı) çoktur bizde. Hemşin kültürüne katkımız çoktur. Hemşinli köylerimize yardım ederiz. Öğretmenlerimize maaş katkımız olur. Abhazya’da haftalık Hemşin Gazetesi vardır; Soçi’de 15 günlük ‘Sar Soçi’ isimli dergimiz vardır”

Markos Kösyan (Antonius) ile sohbetimizi Moskova’daki Hemşinli kardeşlerimiz bölüyor. Bir de dergi yapan gençlerle, Moskova’daki Hemşinliler’in sosyo-kültürel yaşamları üzerine konuşuyoruz. Bu arada Hemşinli sanatçılarımızın tamamını iyi biliyorlar ve seviyorlar. Vova’yı biliyorlar. Kâzım Koyuncu’nun adı geçince, hepsi bir toparlanıyor ve “O’na hayranız” diyorlar. Biraz da dergicilik üzerine konuştuk. Meğer bir yazımı almış ve bir sayılarına koymuşlar. “Hani benim dergim” diye çıkışınca, şaşırdılar. Konuk yazarlarını karşılarında bulmuşlardı.
Hemşinliler bu buluşmadan karşılıklı olarak çok heyecan duydular ve umut beslediler yarınlar için. Muhtemelen ilk yapılacak iş çok dilli bir web sayfası. Yeni buluşmalarda görüşmek üzere…
Fotografaltı: Markos Kösyan, fotografta, ayakta sol arkadaki kişi.

Adnan Genç
Gor Dergisi Sayı 3 Sonbahar 2015


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder